28 Ekim 2013 Pazartesi

Anlatmak İçin Yaşa-Lisa Gardner

Lisa Gardner'ın kitaplarını ne kadar sevdiğimi sık sık dile getiriyorum. Her kitabını büyük bir zevkle okuyorum ve her roman farklı bir konuyu ele aldığından, hiç aklıma gelmeyen alanlarda bilgi sahibi oluyorum. Anlatmak İçin Yaşa, konusu itibariyle son derece sarsıcı, çünkü aşırı derecede sorunlu çocuklardan ve o çocukların ailelerinin yaşadıklarından bahsediyor.

Anlatmak İçin Yaşa-Lisa Gardner

Aşırı sorunlu derken; henüz 8 yaşında olmasına rağmen annesine dayak atan, elinde bıçakla onu kovalayıp en sonunda yaralayan, kendi dışkısını yiyen, ağza alınmayacak küfürlerle etrafına dehşet saçan ya da savunmasız hayvanlara eziyet eden küçük canavarları kastediyorum. Bu tarz ağır sahneler için de sağlam bir mide gerekiyor elbette.

Boston'da arka arkaya iki aile feci şekilde katlediliyor. Beşikte yatan bebekten babaya kadar her ferdin hayatına farklı yöntemlerle son veriliyor. Kahramanımız D.D., olayların birbiriyle bağlantılı olduğunu hissediyor ancak somut bir kanıt bulamıyor. Araştırmalar sürerken sorunlu çocukların tedavi gördüğü bir merkezin katledilen ailelerin çocuklarına da hizmet verdiği, dahası merkezde görevli bir kişinin iki aileyi de yakından tanıdığı ve zengin bir şifacıyla ortak olarak sorunlu çocuklara ve ailelerine aydınlanma(!) yolunda eşlik ettikleri, yine merkezin bir diğer çalışanı Danielle'nın ailesinin de 25 yıl önce benzer şekilde katledildiği ve tek sağ kalanın kendisi olduğu ortaya çıkıyor.

Acaba Danielle geçekten çocuklara yardım etmek isteyen bir melek mi, yoksa ailesinin ölümünden ve diğer cinayetlerden sorumlu bir cani mi?

Kitabı okurken, dünyanın hiç bilmediğimiz yerlerinde, hiç bilmediğimiz evlerde, çocukların neler neler yaşıyor olabileceğini düşündüm. Ailesinden şiddet gören, ailesinin tacizine, tecavüzüne maruz kalan ne çok çocuk var diye geçirdim içimden. Susturulmuş, sindirilmiş minicik bedenler, geleceğin potansiyel katilleri, canileri, tecavüzcüleri muhtemelen. Biz ancak gördüklerimiz ya da duyduklarımızla orantılı olarak, yaşananları ancak tahmin edebiliriz. Ama bu kitap öyle şeyler anlatmış ki, şahsen böyle şeylerin yaşanıyor olabileceği benim aklıma hayatta gelmezdi. Kitabın da altını sıkça çizdiği gibi; tehlike her zaman dışarıdan gelmez, tam tersine çoğu zaman en yakınımızdadır.

Keyifli okumalar...


21 Ekim 2013 Pazartesi

Vedaya Zaman Yok-Lınwood Barclay

Kitabın arka kapağındaki uyarıyı dikkate almadım ve okumaya gece başladım. Kitabın bir bölümünde adam, uzay delisi kızının odasına geliyor ve teleskopla yıldızlara bakmak istiyor. Bu arada eli teleskoba çarpıyor ve teleskop karşı kaldırımdan gece gece evi dikizleyen bir adama odaklanıyor. İşte sıcacık yatağımda bu sözleri okurken birden öyle ürperdim ki, camın kenarında uyuyan güvercinlerin tıkırtılarını kapı sesi sanıp üç katın tüm odalarını tavaf ettim. Ama Vedaya Zaman Yok bir gecede bitti mi bitti, pişman mıyım, asla!

Vedaya Zaman Yok-Linwood-Barclay 

Cynthia, 14 yaşında bir genç kızdır. Bir gece ailesine yalan söyler ve geceyi ailesinin pek de onaylamadığı biriyle dışarıda geçirir. Aşırı derecede alkol alan Cynthia, babasının kendisini bularak eve götürmesi üzerine sinirlenir ve babasıyla tartışarak odasına kapanır. Kapısını kapatmadan önce son dileği; tüm ailesinin ölmesidir.

Cynthia sabah uyandığında evde çıt yoktur. Ne ağabeyinin ne de anne-babasının yatağı bozulmuştur. En kötü zamanlarda bile not bırakan annesinden hiç bir iz olmadığı gibi, mutfakta klasik kahvaltı görüntülerinden de eser yoktur. Bahçede ise ailenin iki arabasının da yerinde yeller esmektedir.

Cynthia, ailesinden bir daha haber alamaz.Yapılan soruşturma sonuçsuz kalır ve genç kız teyzesinin yanına yerleşir. Aradan 25 yıl geçmiştir ve Terry ile evlenen Cynthia, 8 yaşındaki kızı Grace'in üzerine titreyen paranoyak bir anneye dönüşmüştür. Yanlarından geçen her arabadan ürkmekte, her gördüğü yabancıyı ailesinden biri zannetmektedir. Terry ise karısına destek olabilmek için elinden geleni yapmaktadır.

Geçmişte sonuçsuz kalan dosyaları araştıran bir tv programı, Cynthia ile bir çekim yapar ve ardından tuhaf gelişmeler yaşanır. Aile garip telefonlar ve isimsiz mektuplar almaya başlar. Bu arada Cynthia'nın teyzesi ve tuttukları dedektif öldürülür. Cynthia'nın ailesine ne olmuştur ve bu yaşananların 25 yıllık sırla bir bağlantısı var mıdır?

Temponun hiç düşmediği bu güzel kitabı çok sevdim, size de tavsiye ederim. Keyifli okumalar.

18 Ekim 2013 Cuma

Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü-Aimee Bender

Şaşırtıcı, bol sürprizli, çocuksu, olgun, hem bir masal kitabı kadar olağanüstü hem de hayatın ta kendisi kadar gerçek. Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü, bu tanımların hepsini içinde barındıran farklı bir kitap.
Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü-Aimee Bender


Küçük bir kız çocuğu olan Rose, anne-babası ve ağabeyi ile birlikte yaşamaktadır.  Bir gün annesinin yaptığı limonlu pastadan yiyen Rose, hissettiği karmaşık duygular nedeniyle hastalanır. Başta ne olduğunu anlayamaz ancak zamanla, yediği her yiyeceğin, elinden çıktığı kişiden izler taşıdığının farkına varır.  Sonraları bu yeteneğini öyle ilerletir ki, sandviçin içindeki marulu toplayan adamın nasıl biri olduğunu, marulun nerden ve nasıl bir bahçeden toplandığını bile doğru tahmin etmeye başlar. Rose için artık iki farklı eyaletten gelen paket makarnanın adresleriyle birlikte hangi fabrikada üretildiğini söylemek çocuk işidir.

Elbette yıllar içerisinde gelişen bu duygu okuma yeteneği, beraberinde ağır bir sorumluluğu da getirecek ve Rose annesinin elinden yediği yemeklerle hiç bilmemesi gereken sırlara vakıf olacaktır. Ailesinde tuhaf yeteneklere sahip tek kişinin kendisi olmadığını öğrendiğinde ise şaşkınlığı daha da artacaktır.

Kitabın finali ise tam bir sürpriz. Seveceğinizden eminim, keyifli okumalar.

11 Ekim 2013 Cuma

Baharat Kokulu Hayatlar-Erica Bauermeister

Baharat Kokan Hayatlar, Debbie Macomber'in hikayelerini sevenleri çok mutlu edecek bir kitap. Tek fark burada insanlar yüncü dükkanı yerine güzel bir restaurantta hayatın sırrına eriyorlar:)

Baharat Kokulu Hayatlar-Erica Bauermeister

Küçük bir kız olan Lillian, annesi ile birlikte yaşamaktadır. Ancak annesi onunla nadiren ilgilenmekte, tüm vaktini roman okuyarak geçirmektedir. Lillian annesinden normal bir ev hanımının günlük işlerini beklememesi gerektiğini anlayınca yemek yapmaya başlar. Okul yolunda tanıştığı baharatçı dükkanının İtalyan sahibesi ise, Lillian'ın ilk yemek öğretmeni olarak, mutfak yolculuğunda onun en büyük yardımcısı olacaktır.

Aradan yıllar geçmiştir. Lillian artık usta bir aşçıdır ve emrinde pek çok çalışanın olduğu lüks bir restoranın sahibidir. Her yıl bir yemek kursu açmakta ve restoranın kapalı olduğu pazartesi günlerinı yemek derslerine ayırmaktadır. Bu yıl açtığı kursa ise birbirinden farklı insanlar katılır. Hepsinin farklı bir öyküsü vardır ve hepsi hayatlarının bir yerinde büyük acılardan, sınavlardan geçmiştir. İçlerinden bazıları mutluluğu yakalarken bazılarının payına düşen ise sadece hayakırıklığı olmuştur. Bakalım Lillian'ın yemeklerinin öğrencilerin hayatına ne gibi etkileri olacaktır?

Ben bu tarz kitapları, ağır gerilim romanları arasında bir nefeslik mola olarak görüyorum. Bunun dışında uzun süreli bir etkileri yok. Bu tarza ilgi duyuyorsanız, tavsiye ederim. Keyifli okumalar...

7 Ekim 2013 Pazartesi

Acımasız-Jane Casey

Jane Casey'nin ilk kitabı 5. Kurban'dan bahsetmiş,  ikinci kitap olan Acımasız'ı beklemeye aldığımı da eklemiştim.
Sıra kendisine geldi ve ben de okudum. Şunu anladım ki, Jane Casey, kitabın esas konusu olarak arka kapakta bahsedilen olaylardan farklı şeyler anlatmaya bayılıyor. Neyse ki, Acımasız ilk kitaptan çok daha mantıklı ve doyurucu.
Acımasız-Jane Casey
Elimizde yine üç cinayet var, aşağısı kurtarmaz. Maktüllerin hepsi akıl almaz işkencelere maruz kalmış, feci şekilde öldürülmüş. Tek ortak noktaları; geçmişte çocuk tacizinden suçlu bulunmaları. Upuzun boylu, güzel ama son derece sakar dedektifimiz Maeve Kerrigan ve ekibi, olayı çözmek için görevlendiriliyor. Ekip katile ulaşıyor, ancak eski bir mafya babası olan katilin bu cinayetleri işlemek için kendince geçerli bir sebebi var: 14 yaşındaki kızı, internet ortamında tanıştığı biri tarafından kaçırılmış. Bu nedenle sorumlu bir baba (!) olarak kızının başına iş açabilecek potansiyeldeki herkesi doğramakta bir sakınca görmüyor. Ancak genç kızın ölü olarak bulunması, Maeve ve ekibinin işini tamamen zora sokuyor. Ölü kızın bedeninde yıllar önce kaybolan bir kadının DNA'larına rastlamaları ise bambaşka olayların kapısını aralıyor.
Birden çok hikaye hiç de eğreti durmayacak şekilde birbirine bağlanmış. İlk kitabın aksine keyifle okudum. 
Tavsiye ederim:)

1 Ekim 2013 Salı

Yahudi Dükkanı

Çok kalın olmamasına rağmen, Stella Suberman'ın Yahudi Dükkanı bir türlü bitmek bilmedi. Dün gece neyse ki bitti ve ben de rahata erdim.

Yahudi Dükkanı-Stella Suberman 

Aslında kitabın bu kadar sıkıcı olmasının nedeni, sanırım gerçek bir hikayaye dayanması ve bunun yanında belirgin bir konusunun olmayışı. Bu denli sıradan bir hikaye, kitap yapılmasa da olurmuş.

Yahudi Dükkanı, yahudi bir aile olan Bronsonların hayatlarını kazanmak için göç etmelerini, yerleştikleri kasabada açtıkları ucuzluk dükkanı ile ticarete atılmalarını ve Yahudi geleneklerini sürdürmek için gösterdikleri çabayı anlatıyor. Kitabın başından sonuna kadar Yahudilerin tacir doğduğu, ticaretten çok iyi anladıkları, domuz eti yemedikleri gibi bilinen özellikleri, okuru bayıltana kadar tekrar ediliyor. Evin annesinin tam dayaklık hezeyanları ise beni benden aldı. Bana göre gerçek bir hikaye kitap haline getiriliyorsa, bu hikayenin "ancak romanlarda olur" dedirtecek kadar ilginç olması gerekiyor. Kısacası çok sıkıldım ve kendi adıma beni izleyen hiç kimseye bu kitabı tavsiye etmiyorum.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...