Kimberley Freeman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kimberley Freeman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Ekim 2020 Salı

Zümrüt Şelaleleri- Kimberley Freeman

 Kimberley Freeman, Sarah Jio'nun izinden gitmeyi sürdürerek Zümrüt Şelalaleri'nde de geçmiş ve gelecekteki iki zaman çizgisini birleştirmeye çalışıyor. Bu anlatım tarzı sadece bana mı kabak tadı verdi, cidden merak ediyorum.

Zümrüt Şelaleleri- Kimberley Freeman

Yıl 1926. Annesine bakmak zorunda olan Violet, Zümrüt Kaplıca Oteli'nde çalışmaya başlar. Ancak yasak olmasına rağmen kalbinin sesine yenilir ve otelde konaklayan çok zengin bir ailenin varisi olan Sam'e aşık olur. Ancak bu aşkın kaderi bellidir ve şiddetli bir kar fırtınası herşeyin sonunu da beraberinde getirir.

Yıl 2014. Lauren uzun zamandır hasta olan kardeşinin hayatını kaybetmesi üzerine, onun en son mutlu olduğu Zümrüt Şelaleleri'ne gider. Bu Lauren için oldukça yeni bir durumdur. Zira uzun zamandır ilk kez evden uzaktır ve yalnızdır. Lauren bir kafede iş bulur ve çalışmaya başlar. Bu arada Zümrüt Kaplıca Oteli, uzun yıllar kapalı kaldıktan sonra restorasyon çalışmaları ile tekrar açılmaya hazırlanmaktadır. Bir gün otelin sahibi, otelin anahtarlarını Lauren'in iş yerinde unutur. Anahtarları alan Lauren merakına direnemez ve kapalı olan oteli keşfe çıkar. Odalardan birinde bir gramofonun içine saklanmış bir deste mektup bulan Lauren, mektupların kime ait olduğunu araştırmaya başlar ve kendisini oldukça ilginç bir hikayenin içerisinde bulur.

Kimberley Freeman'ın daha önce de birkaç kitabını okudum. Aynı teknikle yazılmasına rağmen onları daha çok sevmiştim. Bu kitap hem çok hafif hem de çok klasik. Sonu kendini belli eden, çok sürpriz barındırmayan ve okunduktan sonra hemen unutulan sabun köpüğü kitaplardan. Violet karakterinin fazlasıyla ahmak bir karakter oluşu da böyle düşünmemde etkili oldu sanırım. Belki iki ağır roman arası mola niyetine okunabilir. Onun dışında benim için "okumasam da olurmuş" listesine dahil olmuş bir kitap kendileri.

16 Kasım 2017 Perşembe

Kor Adası-Kimberley Freeman

Sürükleyici kurgularıyla kısa sürede takip ettiğim yazarlardan biri haline gelen Kimberley Freeman'ın aylar önce okuduğum ilk romanı olan Kor Adası farklı zamanlarda yaşamış kadınların sırlarla dolu hikayelerini ve bu hikayelerin çarpıcı tesadüflerle nasıl birbirine bağlandığını anlatıyor.
Kor Adası-Kimberley Freeman

Aslında kendi adıma şöyle bir tespitte bulunmak istiyorum.Daha doğrusu kafamda çoktan kemikleşmiş düşünceyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Sarah Jio'yu ilk okuduğum sıralarda, geçmiş ve günümüzde yaşanan, kahramanları çoğunlukla pek çok sırra sahip kadınlar olan, günümüzdeki kadın kahramanın inzivaya çekildiği okyanus manzaralı eski evde bulduğu mektuplar, günlükler, vs. şeklinde bir vasıtayla geçmişi araştırmaya başladığı ve eninde sonunda o büyük sırrı çözdüğü romanları çok sevmiştim. Hala seviyorum. Ancak Sarah'nın hikayeleri sanki -nasıl desem- biraz basitleşti, sonu benim açımdan kolayca tahmin edilebilir ve sürprizsiz hale geldi. Bu roman türü Sarah ile doğmadı elbette ama onunla ivme kazandığı da bir gerçek. Madem bu tür artık aldı başını yürüdü ve görünen o ki daha da uzun yıllar yazarlarına epey ekmek yedirecek; o halde bu yarışı aynı türü daha farklı, daha şaşırtıcı ve daha fazla düğüm barındıran ancak  hepsinin kusursuz şekilde cevap bulduğu hikayeler kazanacak. Kimberley bu anlamda bir tık ilerde sanki. Özetle; Sarah kendini yenilemeli, Kimberley aynen devam etmeli, ta ki Sarah kendisini yakalayana kadar:)
Bu uzun girişten sonra kitabın konusuna gelecek olursak... 1891 yılında genç bir kız olan Tilly, büyük babasının isteği üzerine mükemmel olduğunu düşündüğü bir evlilik yapar. Büyük babasının ölümü üzerine Tilly, eşiyle yaşamak üzere büyük babasının evinden ayrılır. Mutlu bir aile hayatının hayalini kuran Tilly, eşinin bir metresi olduğunu, dahası kendisini sadece bir banka olarak gördüğünü öğrenince yıkılır. Sonrasında yaşanan felaketler Tilly'nin farklı bir kimlikle Avustralya'ya gitmesine neden olur. Avustralya'da bir malikanede cezaevi müdürünün kızına mürebbiyelik yapmaya başlayan Tilly'nin hayatı tam düzene girmişken geçmişin gölgesi her şeyi altüst eder. 
2012 yılında yazdığı kitaplarla büyük başarı yakalayan Nina, yazma konusunda bir tıkanma sürecine girer ve biraz kendini dinlemek ve yeniden yazabilmek için büyük annesinin Avustralya'daki malikanesine gider. Aslında Nina başarısını büyük annesinin taslak olarak bıraktığı romanı günümüze uyarlamaya borçludur ancak bu konu sırdır. Malikanede yeni romanını bitirmeye çalışan Nina, tesadüfen evin duvarları arasına gizlenmiş olan 13 yaşındaki Nell'in günlüklerini bulur. Nell, Tilly'nin mürebbiyeliğini yaptığı cezaevi müdürünün kızıdır. Nina her şeyi bir kenara bırakıp bu günlüklerin peşine düşer.
Başta da belirttiğim üzere son derece sürükleyici bir roman. Özellikel Sarah Jio sevenler hiç yabancılık çekmeyecek, hatta belki daha çok sevecek. Şimdiden keyifli okumalar, hoşçakalın!

24 Temmuz 2015 Cuma

Kır Çiçeği Tepesi-Kimberley Freeman

Son zamanlarda, özellikle Sarah Jio'nun başını çektiği, hem geçmişten hem günümüzden hikayelerin anlatıldığı bir furya var malumunuz. Açıkçası romanlarda bu tarz anlatıma bayılıyorum ve birbirinden tamamen ayrı görünen hikayelerin doyurucu bir kurguyla birleşmesini seviyorum. Kır Çiçeği Tepesi de iki farklı zamandan iki kadının hikayelerini evlerimize getiriyor ve bence bir ilk romana göre son derece keyifli bir tat bırakıyor ardında.

Kır Çiçeği Tepesi-Kimberley Freeman

Emma'nın çocukluğundan beri tek tutkusu dans etmektir ve bu tutkusunun karşılığında çok özemli müzikallerde baş balerinlik olarak görev alır. Çok çalışan, vücudunun tüm eklemlerini ölesiye zorlayan ve hayalindeki tüm gösterilerde sahne alabilmek için eziyet noktasında prova yapan Emma, geçirdiği bir kaza neticesinde mesleğine veda etmek zorunda kalır. Kazadan önce erkek arkadaşından da ayrılan Emma için İngiltere'de yapacak bir şeyi kalmamıştır. Ailesinin yaşadığı Avustralya'ya dönen Emma, büyük annesinin mirasından kendisi için Tazmnaya'da bir ev kaldığını öğrenir ve evi temizleyip satışa hazırlamak için kısa bir süreliğine Tazmanya'ya gitmeye karar verir. Tazmanya'daki evde, büyük annesi yıllar içinde pek çok koli biriktirmiştir. Emma bu kolileri boşaltırken, büyük annesinin herkesin bildiğinden başka bir hayatı olduğunu hisseder ve bu sırrı çözmek için kolları sıvar.

Tarihler 1929 yılını gösterirken, genç ve güzel Beattie, evli bir erkek olan Henry'den hamile kalır. Önce bebekten kurtulmayı düşünse de sevdiği adamla birlikte yoksul bir hayatı da göze alarak Tazmanya'ya kaçarlar. Çiftin Lucy adında bir kızları olur. Başlarda her şey yolunda gitse de, Henry alkol ve kumar alışkanlığından vazgeçemez. Kızına aşk derecesinde bağlı olsa da ailesinin ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Bu duruma daha fazla dayanamayan Beattie, kızını da yanına alarak başka bir kasabaya kaçar ve komşusunun yardımıyla dindar bir kadının yanına yerleşir. Karın tokluğuna çamaşır tamir eden Beattie, kızının ihtiyaçlarını karşılayabilmek için Kır Çiçeği Tepesi denilen bir çiftlikte işe başlar. Ancak bu çiftlik, kasabada günahkarların mekanı olarak bilinmektedir ve çocuğuyla bir başına olan Beattie'nin tüm kasaba halkı tarafından yaftalanması an meselesidir. 

Hikaye çok güzeldi. Ama bir kız annesi olarak Beattie'nin kızından ayrı düşmesi, onu yıllarca göremeden hayata veda etmesi, hele  hele kızına yazdığı ama göndermediği o son mektup beni mahvetti. Salya sümük ağlattı desem daha doğru:) Okuyun efendim, sonra da gidip kızınıza sarılın ve hiç bırakmayın. Keyifli okumalar.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...