12 Haziran 2021 Cumartesi

Hafıza Defteri-Petina Gappah

  Öyküleriyle The Guardian'ın ilk kitap ödülüne layık görülmüş Zimbabve'li yazar Petina Gappah, Hafıza Defteri'nde ismiyle müsemma Memory'nin hikayesini anlatıyor bize. Orjinal ismi "The Book of Memory" de, bence bu hikayenin tam olarak karşılığı. 

Hafıza Defteri-Petina Gappah

Memory, onu çok küçükken yanına alıp yetiştiren Lord Hendricks'i öldürmek suçundan hüküm giyer. Aynı zamanda albino olan Memory idamını beklerken, avukatı temyiz talebi için başından geçen tüm olayları yazıya dökmesini ister. Yazacaklarını aynı zamanda Memory'nin hikayesiyle ilgilenen ve adalet sisteminin açıklarını araştıran Amerikalı bir gazeteciye de ulaştıracaktır.

Memory tüm hayatını yazmaya başlar. Çevresindeki herkes aynı durumda olduğundan ne kadar fakir olduklarını asla fark etmediği bir mahallede ailesiyle nasıl yaşadığını, sadece 9 yaşındayken zengin Beyaz Adam'a nasıl satıldığını, o beyaz adamın yanında geçirdiği 9 yılı, aldığı iyi eğitimleri, kavuştuğu imkanları, gördüğü saygı ve sevgiyi, hapishane günlerini, herşeyi anlatır. Ancak yazdıkları gerçekten yaşadıkları mıdır, yoksa hepsi Memory'nin hafızasının yanılsamalarından mı ibarettir?

Hafıza Defteri, bir gerilim ya da cinayet romanı değil. Daha çok kimlik ve aidiyetle ve çeşitli karakterlerin çeşitli nedenlerle toplum tarafından nasıl marjinalleştirildiğiyle ilgili bir kitap. Kitap özünde iki soruya cevap arıyor; Memory'nin ailesi ondan neden vazgeçti? Beyaz Adam'ı kim öldürdü? Bunu yaparken de pek çok toplumsal soruna itinayla değiniyor.

Memory karakteri, Afrikalı bir albino olmasından dolayı, çok da alışık olmadığımız bir görünüme sahip. Bunun dışında esprili, eğlenceli ve düşünceli. Tüm gün kavurucu güneşin altında oynamaktansa evde kalıp okumayı ve hayal kurup kendi içine çekilmeyi daha çok tercih eden sempatik bir çocuk. Kitapla ilgili tek eleştirim yerel dildeki kelimelerin sayıca fazla olması. Bunun dışında verdiği güçlü mesajlarıyla Hafıza Defteri'ni tavsiye ederim, keyifli okumalar. 

10 Haziran 2021 Perşembe

İzin Yok-Diana Hockley

İzin Yok (The Naked Room), Tess Gerritsen severlerin hayal kırıklığına uğramayacağı, bol gerilimli, gizemli ve aynı zamanda Dedektif Susan Prescott serisinin de ilki olan bir Diana Hockley romanı.

İzin Yok-Diana Hockley

Genç, güzel ve başarılı piyanist Ally Carpenter, çellist sevgilisi Briece ve ekibiyle çıktığı akşam yemeğinden sonra aniden ortadan kaybolur. Hayatından endişe eden annesi Eloise polise başvurur. Dedektif Susan Prescott olayı tüm yönleriyle araştırmak için başta Ally'nin annesi ve sevgilisi olmak üzere tüm ekip üyeleri ile görüşmeye başlar. 

Eloise'in bazı sırlar sakladığından ve bazı ekip üyelerinin Ally'ye zarar verebilecek potansiyelde olduğundan şüphelenen Susan araştırmalarını derinleştirdikçe hiç tahmin etmediği bilgilere ulaşır. Bu arada iki cinayet daha işlenir ve bu cinayetlerin Ally ile muhtemel bağlantısı işleri iyice karıştırır.

Tüm bunlar olurken Ally, hiç bilmediği bir odada çıplak ve bağlanmış olarak uyanır. Son hatırladığı; sevgilisi ve ekibi ile yediği yemek ve vereceği konser için duyduğu heyecandır. Neden ve kim tarafından kaçırıldığı ile ilgili en ufak bir fikri yoktur. Ancak saatler ilerledikçe, hayatının gerçek anlamda tehlikede olduğuna hiç şüphesi kalmaz.

İzin Yok; diğer iyi yazılmış benzerleri gibi oldukça akıcı bir kitap. Farklı olan yanı, çok da alışık olmadığımız yazım tarzı. Kitap önce birinci tekil şahıs ağzından anlatılmaya başlansa da sonrasında tüm karakterler kendi hikayelerini, kendi açılarından anlatıyorlar. Örneğin bir bölümde karakter bir şeyi nasıl yaptığını anlatıyor, hemen bir sonraki bölümde başka bir karakterin ağzından bu davranışın dinamiğini öğreniyoruz. Zaten o kadar meraklanıyorsunuz ki cevaplara bir an önce ulaşmak için bölümleri arka arkaya okuyorsunuz. Böylece roman hemencecik bitiveriyor. En sevdiğim!

Yazarın tarzını çok sevdim, kesinlikle takip edeceğim. Size de tavsiye ederim, keyifli okumalar.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...