16 Kasım 2017 Perşembe

Kor Adası-Kimberley Freeman

Sürükleyici kurgularıyla kısa sürede takip ettiğim yazarlardan biri haline gelen Kimberley Freeman'ın aylar önce okuduğum ilk romanı olan Kor Adası farklı zamanlarda yaşamış kadınların sırlarla dolu hikayelerini ve bu hikayelerin çarpıcı tesadüflerle nasıl birbirine bağlandığını anlatıyor.
Kor Adası-Kimberley Freeman

Aslında kendi adıma şöyle bir tespitte bulunmak istiyorum.Daha doğrusu kafamda çoktan kemikleşmiş düşünceyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Sarah Jio'yu ilk okuduğum sıralarda, geçmiş ve günümüzde yaşanan, kahramanları çoğunlukla pek çok sırra sahip kadınlar olan, günümüzdeki kadın kahramanın inzivaya çekildiği okyanus manzaralı eski evde bulduğu mektuplar, günlükler, vs. şeklinde bir vasıtayla geçmişi araştırmaya başladığı ve eninde sonunda o büyük sırrı çözdüğü romanları çok sevmiştim. Hala seviyorum. Ancak Sarah'nın hikayeleri sanki -nasıl desem- biraz basitleşti, sonu benim açımdan kolayca tahmin edilebilir ve sürprizsiz hale geldi. Bu roman türü Sarah ile doğmadı elbette ama onunla ivme kazandığı da bir gerçek. Madem bu tür artık aldı başını yürüdü ve görünen o ki daha da uzun yıllar yazarlarına epey ekmek yedirecek; o halde bu yarışı aynı türü daha farklı, daha şaşırtıcı ve daha fazla düğüm barındıran ancak  hepsinin kusursuz şekilde cevap bulduğu hikayeler kazanacak. Kimberley bu anlamda bir tık ilerde sanki. Özetle; Sarah kendini yenilemeli, Kimberley aynen devam etmeli, ta ki Sarah kendisini yakalayana kadar:)
Bu uzun girişten sonra kitabın konusuna gelecek olursak... 1891 yılında genç bir kız olan Tilly, büyük babasının isteği üzerine mükemmel olduğunu düşündüğü bir evlilik yapar. Büyük babasının ölümü üzerine Tilly, eşiyle yaşamak üzere büyük babasının evinden ayrılır. Mutlu bir aile hayatının hayalini kuran Tilly, eşinin bir metresi olduğunu, dahası kendisini sadece bir banka olarak gördüğünü öğrenince yıkılır. Sonrasında yaşanan felaketler Tilly'nin farklı bir kimlikle Avustralya'ya gitmesine neden olur. Avustralya'da bir malikanede cezaevi müdürünün kızına mürebbiyelik yapmaya başlayan Tilly'nin hayatı tam düzene girmişken geçmişin gölgesi her şeyi altüst eder. 
2012 yılında yazdığı kitaplarla büyük başarı yakalayan Nina, yazma konusunda bir tıkanma sürecine girer ve biraz kendini dinlemek ve yeniden yazabilmek için büyük annesinin Avustralya'daki malikanesine gider. Aslında Nina başarısını büyük annesinin taslak olarak bıraktığı romanı günümüze uyarlamaya borçludur ancak bu konu sırdır. Malikanede yeni romanını bitirmeye çalışan Nina, tesadüfen evin duvarları arasına gizlenmiş olan 13 yaşındaki Nell'in günlüklerini bulur. Nell, Tilly'nin mürebbiyeliğini yaptığı cezaevi müdürünün kızıdır. Nina her şeyi bir kenara bırakıp bu günlüklerin peşine düşer.
Başta da belirttiğim üzere son derece sürükleyici bir roman. Özellikel Sarah Jio sevenler hiç yabancılık çekmeyecek, hatta belki daha çok sevecek. Şimdiden keyifli okumalar, hoşçakalın!

24 Ekim 2017 Salı

Milyonda Bir Çocuk-Monica Wood

Çok hüzünlü, çok komik, çok etkileyici ve sarsıcı bir romanla karşınızdayım. Milyonda Bir Çocuk beni resmen kalbimden vurdu ve buraya yazılmayı bekleyen onlarca kitaba rağmen önce bu kitabı paylaşmak istedim.
Milyonda Bir Çocuk-Monica Wood
11 yaşındaki kahramanımız izci grubundadır ve her cumartesi günü 104 yaşındaki asırlık Ona Vitkus'un bahçesindeki kuş yemliklerini doldurmasına yardım etmektedir. Ona, başlarda bu çocuğun da diğerleri gibi gelip geçici olduğunu düşünür ancak çocuğu tanıdıkça düşüncelerinde yanıldığını anlar. Zamanla bu çok yaşlı ve çok genç iki insan arasında en derin sırların dahi paylaşıldığı mükemmel bir dostluk başlar.
Çocuk bazı garip davranışlara daha doğrusu takıntılara sahiptir. Yatmadan önce 10 yudum su içmesi, yastıkların 10 defa kabartılması, her konuşmasında cümleleri 1,2,3... şeklinde numaralandırarak söylemesi, hayatında olan biten herkesi ve her şeyi listelemesi gibi... Çocuğun bu denli farklı olması müzisyen olan babası Quinn'in ona bir türlü ısınamamasına, özünde iyi bir adam olsa da, babalık ve kocalık derslerinden sınıfta kalmasına neden olmuştur. Müziğin peşinde geçirdiği bir ömür onu yuvasından daima uzak tutar ve sonuçta çocuğun annesi Belle ile kıydıkları ikinci nikah da boşanmayla sonuçlanır.
Ona çocuğa alışmış ve artık her cumartesi hazırladığı nefis keklerle çocuğun yolunu gözlemektedir. Çocuğun bir öğretmeni tanıdıkları en yaşlı kişiyle röportaj yapmalarını ister. Çocuğun tanıdığı en yaşlı kişi olan Ona'nın da teklifi kabul etmesiyle her cumartesi Ona'nın hayat hikayesini konu alan uzun bir röportaja başlarlar. Çocuk tüm soruları büyük bir titizlik ve harika bir el yazısı ile hazırlamakta ve kadının sesini ses kayıt cihazına kaydetmektedir. Yalnız kendi konuştuğu anlarda makineyi kapatmaktadır. (Kitaptaki bu stile bayıldım. Şöyle ki; biz röportaj kısımlarında sadece Ona'nın cümlelerini okuyoruz. Çocuğun soru sorduğu ya da yorum yaptığı kısımlar yok. Ama bir sonraki cümlede Ona'nın verdiği cevaptan çocuğun ne sorduğunu anlıyoruz ve gerçekten çocuğun görünmeyen ama apaçık hissedilen o naifliği bir anda içinizi ısıtıveriyor. Çok sevdim gerçekten.)
Çocuğun bir diğer takıntılı olduğu konu Guinness Rekorlarıdır. Kim hangi tarihte ne yapmış, nasıl yapmış tüm detayları ezbere bilmektedir. Ona ile sohbetleri sırasında çocuk Ona'nın yaşayan en eski ehliyet sahibi şoför unvanını kazanabileceğini fark eder ve bunu Ona ile paylaşır. Böylece asırlık Ona, çocuk sayesinde yepyeni bir umut ve azimle hayata tutunmaya başlar. Ancak Guinnes' e başvurabilmek için birkaç evrakla birlikte Ona'nın yıllardır görmediği doğum belgesine ihtiyaçları vardır ve bu belgeyi ortaya çıkarıp Ona'nın yaşını ispat etmedikleri sürece Guinnes'e girmek imkansızdır.

Bu arada çocuk Ona'yı ehliyet için sınavlara hazırlamaya ve resmen bir öğretmen gibi çalıştırmaya başlar. Çocuk ve Ona birbirlerine alışmışlardır. Birlikte geçirecekleri daha yedi cumartesi vardır önlerinde. Ancak  bir cumartesi çocuk gelmez. Sonraki cumartesi ve sonraki cumartesi de... Çocuk LQT (uzun QT) hastasıdır ve yanlış ilaç tedavisi nedeniyle gelişen ani bir kalp krizi ile hayata veda etmiştir. Bu durumdan haberi olmayan Ona, çocuğun kendisinden sıkıldığını, diğerleri gibi çekip gittiğini düşünür. Ancak çocuğun babası Quinn,  yapamadığı babalık görevinin vicdani yükünü biraz olsun azaltabilmek ve kalan 7 günlük görevi oğlunun adına tamamlamak üzere çocuğun günlüğünde uzun uzun anlattığı Ona'nın kapısını çalar.
Başta birbirlerine ısınamasalar da Ona ve Quinn zamanla çok iyi arkadaş olacak ve  sadece yedi cumartesi sürecek olan görev, yerini uzun yıllar sürecek bir dostluğa bırakacaktır. Artık Ona ve Quinn'in tek amacı vardır; çocuğun başlattığı Guinness macerasına kaldığı yerden devam etmek...
Kitap  başta da belirttiğim üzere çok çok çok güzel. Çoğu yerde boğazım düğümlenip gözlerim dolsa da,  olmadık anlarda attırdığı kahkahaların sayısı hiç de az değil. Kalbe dokunan, şimdiye kadar da rastlamadığım farklı konusu da beni benden aldı. Kitabın bana göre tek eksiği çocuğun ismi. Yani ne bileyim, bu güzel çocuğun bir ismi olmalıydı bence. Ama ismi olmasa bile milyonda bir görülen bir hastalığa sahip olan bu çocuk, annesinin de dediği gibi gerçekten milyonda bir. Hele kitabın çocuğun gözünden anlatıldığı son sahneleri uzun müddet aklınızdan çıkmayacak. Lütfen hemen bu kitabı edinin, okuyun, çevrenizdekilerin de okumasını sağlayın. Pişman olmayacaksınız. Şimdiden keyifli okumalar, hoşçakalın!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...