19 Kasım 2016 Cumartesi

Yabancı Evin Tanıdık Odaları-Katrina Kittle

Pastel tonlarda hazırlanmış masal tadındaki kapak sizi yanıltmasın, zira altında son derece sarsıcı bir hikaye yatıyor. Yabancı Evin Tanıdık Odaları, ebeveynleri tarafından istismar edilen küçük bir çocuğun kalp kıran öyküsünü anlatan etkileyici bir roman...
The-Kindness-Of-Strangers-Katrina Kittle
Eşini bir süre önce kaybeden Sarah, 11 ve 17 yaşlarındaki iki oğlu ile bu durumun üstesinden gelmeye çalışmakta ancak pek de başarılı olamamaktadır. Dışarı çıktığı bir gün en yakın arkadaşı ve aynı zamanda yan komşusu olan Courtney'in oğlu Jordan ile karşılaşır. Jordan Danny ile aynı sınıftadır ve yakın arkadaş olmalarına rağmen bir süre önce bilinmeyen bir nedenle araları açılmıştır. Sarah Jordan'ın okula geç kaldığını düşünerek onu arabayla bırakmayı teklif eder. Jordan tereddüt etse de teklifi kabul eder.
Jordan yolda rahatsızlanır ve tuvaleti kullanabilmesi için yolda mola verirler. Sarah bir süre arabada kalarak Jordan'ın dönmesini bekler. Jordan dönmeyince onu kontrol etmek için tuvalete giden Sarah, Jordan'a seslenir ancak cevap alamaz. Bunun üzerine içeriye giren Sarah, Jordan'ı boynuna saplanmış bir iğneyle pis tuvalet zemininde baygın halde bulur. Şırıngadaki sıvı her neyse Jordan'ı öldürmek üzeredir ve Sarah vakit kaybetmeden Jordan'ın annesinin de doktor olarak çalıştığı hastaneye doğru yola koyulur. Hatanede yapılan ilk muayenenin ardından herkes için inanılması güç, şok edici gerçekler ortaya çıkar. Jordan çok uzun zamandır istismara uğramaktadır ve boynuna sapladığı iğne ile intihara kalkışmıştır. Jordan'ın babası kayıplara karışırken, Courtney tutuklanır.
Sarah başta inanmak istemese de en yakın arkadaşı ve onun kocası çocuk istismarı, çocuk pornografisi ve ensest ile suçlanmaktadır. Jordan düzenli olarak sadece anne-babasının değil, başka ailelerin çocuklarıyla birlikte eve bu iş için gelen pek çok kişinin istismarına uğramıştır. Çevrede oldukça sevilen ve saygın insanlar olarak bilinen bu çift hakkındaki iddialar kimseye inandırıcı gelmese de evde bulunan videolardaki kanıtlar iddiaların gerçekliğini ortaya koyar.
Başında yeterince dert olan Sarah, büyük oğlu Nate'in Jordan'ı evlerinde geçici olarak misafir etme teklifiyle iyice çıkmaza girer. Ya Jordan'ı kendi haline bırakıp tüm yaşananlara sırtını dönecektir, ya da Jordan'ı kendi çocuklarından ayırmayıp ona annelik edecektir. Sarah'nın kararı, herkesin hayatını derinden etkileyecektir.
Kitap, başta da belirttiğim üzere, benim şahsen çok hassas olduğum bir konuyu işliyor. Oldukça sarsıcı ve hatta kimi yerleri mide bulandırıcı. Ancak istismar, eğer mağdur çocuksa ve faili çocuğun ailesinden herhangi biriyse, fark edilmesi, ortaya çıkarılması oldukça güç bir durum. Kitap, bu tarz olayları hem mağdur hem de fail açısından inceleyerek nasıl davranışlar sergileyebileceklerini gayet ayrıntılı olarak göstermiş. Kolay kolay unutulmayacak kitaplardan. Herkese şiddetle tavsiye ediyorum...

18 Ekim 2016 Salı

Öykü Odası- Michael Paterniti

Sırf kapak resmi bile insanı bulunduğu yerden alıp o küçük İspanyol kasabasına götürmeye yeterken, Michael Paterniti'nin bizzat yaşadığı ve yazması yıllarını alan olayları böyle büyüleyici bir şekilde anlattığı Öykü Odası okunmaya değer, verilen emekten dolayı da son derece kıymetli bir roman bence...Tek sorun, ayrı bir roman çıkacak uzunluktaki dipnotlar ve konu sürekli dağıldığından, daha doğrusu odaklanacak çok fazla nokta olduğundan yavaş ilerlemesi.
öykü-odası-michael paterniti
İspanya'da bulunan mağaralardaki odalardan biri, eskiden peynir ve şarap sayımı için kullanılırken zamanla şekil değiştirmiş ve kasaba halkının sabahlara kadar dertleştiği, yeyip içtiği ve birbirlerine öyküler anlattıkları odalara dönüşmüş. Romanın ismi de buradan geliyor. Michael yazarlık mesleğinin başındadır. Ufak tefek yazılar peşinde koşarken bir gün elbette kendi romanını yazıp ünlü olmayı hayal etmektedir.
Michael bir gün bir parça peynirle karşılaşır. Bu, sıradan bir peynir değildir. İsmi Paramo De Guzman olan bu İspanyol peyniri, dünyanın en özel ve aynı zamanda en pahalı peyniridir. Peynir çok eski bir aile tarifi ile yapılmaktadır. Hazırlanan peynir ailenin kendi elde ettiği zeytinyağına yatırılmakta ve bu haliyle mağaralara kaldırılıp yıllandırılmaktadır. Peynir yapılırken koyunların papatya ve lavanta gibi bitkilerden bol bol beslenmesi ve bu güzel kokulu bitkilerin tatlarının da süte geçmesi sağlanmaktadır. Ve en önemlisi, bu peynir sevgiyle yapılmaktadır.
Peynirin hikayesini dinleyen Michael kendi kendine onun izini sürmeye ve İspanya'nın Guzman kasabasında yaşayan bu peynirci aileyle tanışmaya Don Kişot vari bir söz verir. Aradan 10 yıl geçer. Michael ailesini de alarak bu müthiş peynirleri yapan Ambrosio ile bizzat tanışmak üzere İspanya'ya gider ve daha gördüğü ilk anda heybetli Ambrosio'nun çekim alanına girer. Öykü odasında anlattığı öyküler, kendi ürettikleri şaraplar, peynirler ve lezzetli yemeklerle geçen günler Michael için bambaşka bir dünyanın kapısını aralar.
Michael, kararını vermiştir. Bu peynirin ve Ambrosio'nun öyküsünü yazacaktır. Çünkü kendi efsanesini yaratan bu müthiş peynirin ardında Ambrosio'yu derinden yaralayan bir hikaye yatmaktadır. Michael yıllar içinde defalarca İspanya'ya gider, hatta bir dönem işi ailesiyle orada yaşamaya başlayacak kadar ileri götürür ancak kitap bir türlü bitmez. Bunun sebebi, Ambrosio'nun hikayesinin devam etmesidir. Hikayenin bir neticeye ulaşması için Michael de gereken müdahaleyi yapar ama sonuçta bu gerçek hayattır ve yazarı siz olmadığınız için sonunu da siz takdir edemezsiniz. 
Uzuuun bir zaman sonra, Michael nihayet, Ambrosio'nun öyküsüyle beraber kitabı yazar. Ama kitap dediğim gibi çok fazla dipnota sahip. Çok fazla öykü var içinde. Yani bir sayfayı belki 4 sayfa okur gibi okuduğunuzdan çok yavaş ilerliyor. Bazı yerlerde İspanyolca kelimelerden fenalık geldi mesela, ya da bazı hikayelerin çok gereksiz olduğunu düşündüm. Çok uzun sürede yazıldığından o yılların yorgunluğunu da taşıyor kitap bence. Belki biraz daha hafif olsa, biraz daha su gibi okunsa, özündeki hikayeye ulaşmak daha kolay olabilirdi. Ben çok inatçıyımdır kitap konusunda. Elime aldığım kitabı bitirmeden asla bırakmam. Ancak herkes bu kadar sabırlı olmayabilir. Bu durum kitabın ancak belli bir kesimce sevilmesine neden olabilir. Bu da bir dezavantaj elbette.
Kitaptan iki kısa öykü paylaşmak istiyorum. Normalde hiç tarzım değil, ama çok hoşuma gitti, unutmak istemiyorum.
"...Bir seferinde babamın atalarının Sicilya'daki köyünü ziyaret ettiğimde , yolu sopayla döverek oradaki dik bir yokuştan mezarlığa giderken gördüğüm bir kadın hakkında bir öykü duymuştum. o kaplumbağa hızıyla evden mezarlığa gidip geri dönmesinin altı saat kadar sürdüğü söyleniyordu. Nasıl bir acı böylesi bir zahmete sebep olur; vefat etmiş bir evlada ya da kocaya ziyaret mi? Hayır, hayır hiç de öyle değildi, beni oldukça gür seslerle düzeltmişlerdi. Astio, acı bir nefret. O mezarlıktaki onun baş düşmanıydı. İster yağmur yağsın, ister güneş açsın, yaşlı kadın her gün sadece bir kez daha üzerine tükürmek için onun mezarına yürüyordu."

" Madrid'de bir restorana ilk kez geldiğinde diğer herkes gibi gelirsin ve diğer herkes gibi de muamele görürsün. İkinci kez geldiğinde garsonlar sana başıyla selam verir, ekstra ekmek verirler ve bardağın daha cömertçe dolar. Ama restoranı üçüncü kez ziyaret ettiğinde öyle ya da böyle ailedensindir. Böylece garson sana mutfaktaki iyi yiyeceklere dair birkaç ipucu verebilir ve sürekli gülümser. Eğer zorunluluklar seni o küçük restorandan uzaklaştırırsa, diyelim ki bir aylığına, bir sonraki sefer ortaya çıktığında restoranın sahibi gelir, muhtemelen biraz kızgınlıkla, hangi cehennemde olduğunu sorar. Yemeğin ilk yarısında seni kızgın bir anne gibi besler ve geri kalanı için de üstüne titrer."

Ben kitabı gerçekten sevdim. Kitap 400 küsur sayfa ancak siz kendinizi 1000 sayfa okumaya hazırlasanız iyi olur. Bu nedenle özellikle sabırlı okuyuculara tavsiye ediyorum. İçinde bir peynirden daha fazlasını bulacağınıza emin olabilirsiniz. Keyifli okumalar:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...