Sürükleyici kurgularıyla kısa sürede takip ettiğim yazarlardan biri haline gelen Kimberley Freeman'ın aylar önce okuduğum ilk romanı olan Kor Adası farklı zamanlarda yaşamış kadınların sırlarla dolu hikayelerini ve bu hikayelerin çarpıcı tesadüflerle nasıl birbirine bağlandığını anlatıyor.
Aslında kendi adıma şöyle bir tespitte bulunmak istiyorum.Daha doğrusu kafamda çoktan kemikleşmiş düşünceyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Sarah Jio'yu ilk okuduğum sıralarda, geçmiş ve günümüzde yaşanan, kahramanları çoğunlukla pek çok sırra sahip kadınlar olan, günümüzdeki kadın kahramanın inzivaya çekildiği okyanus manzaralı eski evde bulduğu mektuplar, günlükler, vs. şeklinde bir vasıtayla geçmişi araştırmaya başladığı ve eninde sonunda o büyük sırrı çözdüğü romanları çok sevmiştim. Hala seviyorum. Ancak Sarah'nın hikayeleri sanki -nasıl desem- biraz basitleşti, sonu benim açımdan kolayca tahmin edilebilir ve sürprizsiz hale geldi. Bu roman türü Sarah ile doğmadı elbette ama onunla ivme kazandığı da bir gerçek. Madem bu tür artık aldı başını yürüdü ve görünen o ki daha da uzun yıllar yazarlarına epey ekmek yedirecek; o halde bu yarışı aynı türü daha farklı, daha şaşırtıcı ve daha fazla düğüm barındıran ancak hepsinin kusursuz şekilde cevap bulduğu hikayeler kazanacak. Kimberley bu anlamda bir tık ilerde sanki. Özetle; Sarah kendini yenilemeli, Kimberley aynen devam etmeli, ta ki Sarah kendisini yakalayana kadar:)
Bu uzun girişten sonra kitabın konusuna gelecek olursak... 1891 yılında genç bir kız olan Tilly, büyük babasının isteği üzerine mükemmel olduğunu düşündüğü bir evlilik yapar. Büyük babasının ölümü üzerine Tilly, eşiyle yaşamak üzere büyük babasının evinden ayrılır. Mutlu bir aile hayatının hayalini kuran Tilly, eşinin bir metresi olduğunu, dahası kendisini sadece bir banka olarak gördüğünü öğrenince yıkılır. Sonrasında yaşanan felaketler Tilly'nin farklı bir kimlikle Avustralya'ya gitmesine neden olur. Avustralya'da bir malikanede cezaevi müdürünün kızına mürebbiyelik yapmaya başlayan Tilly'nin hayatı tam düzene girmişken geçmişin gölgesi her şeyi altüst eder.
2012 yılında yazdığı kitaplarla büyük başarı yakalayan Nina, yazma konusunda bir tıkanma sürecine girer ve biraz kendini dinlemek ve yeniden yazabilmek için büyük annesinin Avustralya'daki malikanesine gider. Aslında Nina başarısını büyük annesinin taslak olarak bıraktığı romanı günümüze uyarlamaya borçludur ancak bu konu sırdır. Malikanede yeni romanını bitirmeye çalışan Nina, tesadüfen evin duvarları arasına gizlenmiş olan 13 yaşındaki Nell'in günlüklerini bulur. Nell, Tilly'nin mürebbiyeliğini yaptığı cezaevi müdürünün kızıdır. Nina her şeyi bir kenara bırakıp bu günlüklerin peşine düşer.
Başta da belirttiğim üzere son derece sürükleyici bir roman. Özellikel Sarah Jio sevenler hiç yabancılık çekmeyecek, hatta belki daha çok sevecek. Şimdiden keyifli okumalar, hoşçakalın!