12 Ağustos 2013 Pazartesi

Fırtına Kokusu-Nancy Pickard

Bol ödüllü yazar Nancy Pickard, Fırtına Kokusu'nda gerilim ve heyecanı sürekli ayakta tutuyor ve finaliyle okuyucuyu şaşırtmayı başarıyor.

Fırtına Kokusu-Nancy Pickard 

Jody Linder, anne ve babasını çok küçükken bir cinayete kurban vermiş genç ve güzel bir kızdır. Ancak bir gün amcalarından, ailesinin katili olarak yıllardır hapis yatan Billy Crosby'nin 23 sene sonra salıverildiğini ve Jody ve ailesinin de yaşadığı Rose kasabasına geri döneceğini öğrenir.

Billy'nin oğlu Collin ve Jody yaşadıkları bu küçük kasabada, ister istemez pek çok yerde karşılaşmışlardır. Jody Collin'e duyduğu nefret ve ilgi arasında bocalasa da, Billy'nn aynı zamanda avukat olan Collin sayesinde salıverildiğini öğrenince duyduğu ilgi yerini hayalkırıklığı ve öfkeye bırakır. 

Ancak Jody kasabada Billy'nin masum olabileceği yönündeki görüşlerin hiç de azımsanmayacak sayıda olduğunu öğrenince, öfkesini bir kenara bırakarak cinayetlerin işlendiği o yağmurlu gecede, aslında neler olmuş olabileceğini araştırmaya başlar. Annesinin cesedi hiç bir zaman bulunamamış, babası ise aldığı kurşunlarla evde ölü bulunmuştur. Evin mutfağındaki sandalyeler devrilmiş,  Billy'e ait bir şapka ise yerde bulunmuştur. Araştırmalarını ilerlettikçe, büyükbabası ve amcalarının Billy'nin suçluluğundan kesin olarak emin olduklarını ve bu nedenle yapılacak her türlü soruşturmanın önünü kestiklerini öğrenir.
Herşeyi çözen ise Jody'nin çocukluğundan beri, annesinin öldüğünü düşündüğü yerden topladığı, torbalarca çöpün içerisinden çıkan bir eşya olur.

Açık söylemek gerekirse, katili tahmin edemedim. Bu benim gerilim kitaplarındaki ilk ölçütüm. Yani katili genelde bilirim, hatta olay örgüsünü de kitabın sonuna gelmeden kurmuş olurum. Ancak bu kitapta tüm tahminlerimde büyük bir zevkle yanıldım. Okuduğunuz kitaplarda şaşırtılmak hoşunuza gidiyorsa, Fırtına Kokusu sizi tatmin edecektir.


19 Temmuz 2013 Cuma

On Üç Yıl Sonra-Jasper Kent

Jasper Kent, tarihle vurdalakları birleştirdiği ilk kitabı Oniki'den sonra, serinin ikinci kitabı On Üç Yıl Sonra ile hikayesine devam ediyor.

On-Üç-Yıl-Sonra-Jasper Kent

İlk kitapta Rusya'nın şehirleri Napoléon tarafından birer birer ele geçirilmiş, Moskova'nın düşmemesi için ise Çar'ı korumakla görevli Yüzbaşı Aleksey ve arkadaşları, aynı zamanda vurdalak olan ve  Opriçnikler adıyla tanınan 12 savaşçıdan yardım almışlardı.

Bu kitapta ise olaylar 1825'te geçiyor. Aleksey hala Çar'a sadık ancak artık albaylığa terfi etmiş.Bu arada eski arkadaşlarından hiçbiri hayatta değil. Oğlu artık bir yetişkin ve o da asker olma yolunda. 10 yıllık barış zamanında her şey süt liman. Ayrıca vurdalaklar da ortadan kaldırıldığı için endişe edilecek bir husus yok. Ama Aleksey'in casus olarak katıldığı, oğlunun da mensubu olduğu askerlerden oluşan bir cemiyet Çar'dan memnun değil ve Çar'ı devirmek için gizli bir hazırlık içinde. Aleksey'in hem Çar'ı koruması hem de oğlunu kurtarması gerekiyor.

Sorun şu ki; Aleksey'in 100 yıl önce verilen ancak tutulmayan bir sözü anlatan Romanov Hıyaneti'nden de, onun kurbanının geri döndüğünden de habersiz. On üç yıl önce en yakın arkadaşlarının ölümüyle sonuçlanan felaket tüm hızıyla geri geliyor ve daha kötüsü bu kez ailesi de tehlikede. 

On Üç Yıl Sonra, serinin ilk kitabı gibi son derece doyurucu bir anlatıma sahip. Her şey öyle detaylı ki, gerçekten yaşanmış olabilir mi demekten kendimi alamadım. Bu arada inanılması güç olaylar da ilgiyi hep taze tutuyor. İnsan, parmağı kopan vurdalağın parmağının saniyeler içinde uzaması gibi olayları "bu kadar da olmaz" diyerek değil, "acaba olabilir mi" diye karşılayıp şüpheye düşüyor. Sonrasında "olsa nasıl olurdu", "organ nakline gerek kalır mıydı" gibi farklı bir boyutun içinde buluveriyorsunuz kendinizi:) Gerilim var, tarih var, olağanüstü olaylar var, vurdalaklar var, bolca Rusça isim var, daha ne olsun:) Ben bu seriyi sevdim, size de tavsiye ederim.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...