17 Ocak 2014 Cuma

Kadife Kutudaki Hayalet-Joe Hill

Açıkçası kitabın kapağındaki "Stephen King'în oğlunun ilk korku romanı, gerilim King ailesinin genlerinde var." gibi cezbedici ifadeler kitabı almamda etkili oldu. Ama geç saatlerde televizyonda karşımıza çıkan üçüncü sınıf korku filmlerinden daha iyi bir izlenim bırakmadı bende.

Kadife Kutudaki Hayalet-Joe Hill

Judas Coyne, eski bir rock şarkıcısıdır. 50'li yaşlarını süren Judas, hobi olarak tuhaf objelerin koleksiyonlarını yapmaktadır. Kullanılmış bir darağacı ilmeği, büyü kitapları, gerçek cinayetleri gösteren video kasetler bu objelerden sadece birkaçıdır.  Bu tutkusu evliliğini bitirse de Judas biriktirmekten vazgeçmemiştir.

Judas birgün internette, üvey babasının ruhunu satılığa çıkaran bir kadının verdiği ilana denk gelir. Koleksiyonunda böylesi ilginç bir şeyin nasıl duracağını merak eden Judas, gereken ödemeyi yapıp ruhu satın alır. Satıcı kadının iddiasına göre, üvey babasının yaşarken çok sevdiği siyah bir takım elbisesi vardır ve takım elbise nereye giderse, ruh da beraberinde gidecektir. Böylece Judas'a siyah bir kadife kutunun içinde siyah bir takım elbise gönderir. Ancak elbise geldiği andan itibaren garip olaylar yaşanmaya başlar. Köpeklerin huzursuz olması, Judas'ın sürekli kız arkadaşını öldürmeyi düşünmesi, evin her yerinde ruhunu satın aldıkları ölü adamla karşılaşmaları gibi.

Kötü ruha itaat etmeyi kabul etmeyen Judas, hayaletle başa çıkabilmek için, onun yaşarken kim olduğunu araştırmaya başlar. Ortaya çıkan sonuç Judas'ı sevgilisiyle beraber çıkacağı bir yolculuğa ve yıllardır görüşmediği babasına götürür. Judas ve sevgilisi acaba hayaletten kurtulacaklar mıdır, yoksa eli kanlı hayalet üvey kızının intikamını alacak mıdır?

Dediğim gibi çok da zevk akmadığım ama "bu kadar okudum, sonunu da göreyim" dediğim kitaplardan biri. Gerilim yazmak bir sanat bence ve Joe Hill'in daha yiyecek koca bir fırın ekmeği var. 
Mutlu hafta sonları:)

31 Aralık 2013 Salı

Odalar-James L. Rubart

Tamamen arka kapak yazısından etkilenerek aldığım bir kitap. O güne dek ismini duymamıştım açıkçası. Konusu son derece etkileyici ancak misyonerlik yolunda harcandığı için kendi adıma bu kadar yaratıcı bir fikrin ziyan edildiğini düşünüyorum. Stephen King'in yazdığı, John Cusack'ın başrolünü oynadığı, 1408 isimli filmi hatırlar mısınız? İşte o filmin evde geçen versiyonu olarak düşünebilirsiniz Odalar'ı.

Odalar-James L. Rubart

Micah Taylor, başarılı bir yazılım uzmanıdır. Seattle'da bir yıldız gibi yükselen ve son derece karlı bir şirkete sahiptir. Ortağı olan Julie ile de evlilik yolunda giden güzel bir ilişkisi vardır. Bir gün hiç tanımadığı ve yıllar önce ölmüş olan amcasından bir mektup alır. Amcası Oregon Sahili-Cannon Beach'te onun için bir ev inşa ettirdiğinden bahsetmektedir. Kendisi ölmüş olsa da yıllar öncesinden evin belli bir tarihte inşa edilmesini ve mektubun gönderilmesini bir şekilde ayarlamıştır. Micah aynı sahilde, henüz küçük bir çocukken kaçan topunu çıkarmak için okyanusa giren annesinin boğulmasına şahit olmuş ve bu olaydan sonra kendisini suçlayan babası ile de arası bir daha hiç bir zaman düzelmemiştir. Bu nedenle Oregon'a giderek evi bir an önce satmaya ve oradan temelli kurtulmaya karar verir.

Micah, Oregon'a gittiğinde gördükleri karşısında şoke olur. Ev, okyanusun tam kıyısında, devasa panaromik camlarla donatılmış, her detayında Micah'ın tüm zevklerine hitap eden stillerde çalışılmış, 300 metrekare devasa bir malikanedir. İçi zevkle döşenen ve farklı temalarda odalara sahip olan bu ev Micah'ı büyüler ve hemen dönmek için geldiği Oregon'da önce hafta sonlarını sonra haftanın yarısını geçirmeye başlar.

Yalnız evde zaman zaman ortaya çıkan kapılar ve bu kapıların ardında oluşan odalar vardır. Bunlardan bazıları Micah'ın gençlik ve çocukluk yıllarını adeta bir film gibi ona tekrar yaşatan, bazıları ise üzerinde tuhaf etkiler yaratan ruhani, ürkütücü odalardır. Uzun zamandır Tanrı'yı aklına getirmeyen Micah, evin içinde 17 adet mektup bulur. Mektupların hepsi amcasından gelmiştir ve tek bir şart vardır: Her mektup haftada bir kez ve aynı günde okunacak. Micah bir taraftan bu mektupları okurken bir taraftan da yeni açılan kapılarla olağanüstü deneyimlere adım atar. Bu arada Seattle'daki hayatı da tuhaf bir şekilde değişmeye başlamıştır. Şöyle ki; Micah Oregon'da ne kadar zaman geçirirse, Seattle'daki hayatı sanki hiç yaşanmamış gibi ortadan kaybolmaktadır. Şirketi, sevgilisi, evi birer birer ortadan kaybolmaktadır. Gizemli ev ve Oregon'da tanıştığı Rick ve Sarah sayesinde dini inançlarını hatırlayan Micah, artık bir seçim yapmak zorundadır. Aksi takdirde sahip olduğu her şeyi kaybedecektir. 

Bu kitabın filmi çekilse, gerçekten bol görsel efektli, nefis görüntüler izleyebiliriz. Micah'ın aynı anda fakat farklı zamanlarda paralel hayatlar yaşaması Fringe dizisini anımsattı bana. Aslında düşünmeden edemiyorum. Şu an başka bir dünyada benden bir tane daha olsa ve tamamen farklı bir işi ve hayatı olsa, sonra ben bu hayatta tüm yaşadıklarımı unutup onun yaşamını ben yaşamış gibi hatırlasam, yani iki kişinin anıları bende birleşse ne tuhaf olur, değil mi? İşte Micah'ın başına gelen bu. Başta da belirttim, hıristiyanlığa özgü simgelerle bağlandığı noktalar hariç, yazarın hayal gücünden çok keyif aldım. Farklı şeyler okumak isterseniz, bir bakın derim.

Mis gibi kitap kokularıyla ve yepyeni maceralarla dolu güzel bir yıl dilerim herkese, iyi seneler...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...