20 Nisan 2016 Çarşamba

Banyan Ağacının Gölgesinde-Vaddey Ratner

Uzun zamandır okuduğum en hüzünlü, en kalp kırıcı, en boğazımı düğümleyen ve neredeyse hıçkırarak ağlamama sebep olan bir romandı. Gerçek bir hikayeye dayanan Banyan Ağacının Gölgesinde, uzun süre aklımdan çıkmayacak, kesin!

Banyan Ağacının Gölgesinde-Vaddey Ratner

Roman, Kamboçya'da Khmer Rouge denilen Kızıl Khmerlerin başa geçtiği 1975-1979 yılları arasında yaşanan soykırımı ve trajediyi 7 yaşındaki kız çocuğu Raami'nin gözünden anlatıyor.
Raami'nin babası aslında bir prens, aynı zamanda şair. Annesi ise çok güzel bir kadın. Küçük bir kız kardeşi var; Radana. Raami küçükken çocuk felci geçirdiğinden bir ayağı topal. Bu nedenle de hep bir gün annesi gibi güzel ve zarif olmayı hayal ediyor, öyle olamayacağını bile bile. Bazen küçük kardeşinin kusursuzluğunu kıskanıyor ama özünde çok masum, çok naif, çok iyi yürekli ve çok olgun bir kız Raami.
Annesini çok seviyor Raami ama babasına ve onun yazdığı şiirlere karşı da büyük bir aşk besliyor. Zaten sayfalar arasında gezinirken Raami hayatı çoğu kez babasının şiirleriyle betimliyor. Bu da benim çok hoşuma gitti açıkçası.
Günlerden bir gün bu kahrolası Kızıl Khmerler yönetimi ele geçiriyorlar ve bir anda ülkede iç savaş patlak veriyor. O güne kadar korunaklı, zengin ve ayrıcalıklı bir hayat süren Raami ile ailesinin sürgünü de böylece başlamış oluyor. Khmerler, önce herkesi yaşadığı mekandan koparıyor, sonra aileleri parçalıyor ve son olarak da herkesi aç bir şekilde ama gerçekten bir şekilde deli gibi pirinç tarlalarında çalıştırıyor.
Raaminin ailesi oldukça kalabalık ve oradan oraya savrulurken istenmeyen parçalanmalar yaşanıyor. Kimliklerini gizleseler bile Raami'nin babasının bir prens olduğu ortaya çıkıyor ve hikayedeki acı katlanarak büyüyor.
Burada ufak bir spoiler var.
Benim için kitabın en acı bölümü Radana'nın sıtmadan hayatını kaybetmesi ve annesinin çektiği acıyı ifade eden sözleriydi. Yazıların altını çizme huyum yok ama bu kitapta kendimi zor tuttum. Bunlardan biri olan; annesinin Radana'nın ölümü üzerine, "mezarının nerede olduğunu öğrenmek istemiyorum, öğrenirsem kendimi de onun yanına gömerim" sözü mesela... Beni mahvetti. Evlat acısının büyüklüğü bundan daha iyi nasıl tarif edilir bilmiyorum. Ya da Raami'nin annesinin kendisiyle konuşmaması üzerine yanına yatıp ona sarılıp "anne" demesi... Anne olmasaydım, her çocuğun yerine kızımı koymasaydım muhtemelen böyle etkilenmezdim ama artık bunun tersi mümkün değil.
Anlatılan acının yoğunluğu, açlığın boyutu o kadar gerçek ki...Okurken Raami'yi beslemek istiyorsunuz, onları ordan çekip kurtarmak istiyorsunuz. Öğrenilmiş çaresizlik karşısında sizin de eliniz kolunuz bağlı kalıyor. Abartmıyorum inanın, roman bahsettiğim duyguların hepsini birebir geçiriyor.
 Özetle; alın, okuyun, okutun. Başlarda roman ağır ilerliyor gibi gelebilir ama öyle değil aslında. İstekli olursanız konu sarıverecek sizi de. Bir de yurt dışı tatil rotanıza Angkor Wat tapınaklarını da eklemeyi unutmayın, o nasıl  büyüleyici bir yerdir, hayran kaldım doğrusu.
Dalları uzadıkça toprağa ulaşıp yeni kökler haline gelen ve romana da adını veren banyan ağacı da bakın şöyle bir ağaçmış. Tek başına orman mübarek:)
banyan-agacı

Keyifli okumalar.


21 Mart 2016 Pazartesi

Gelin Koleksiyoncusu-Ted Dekker

Ted Dekker'ı ne kadar sevdiğimi anlata anlata bitiremedim biliyorum ama bunun tek sorumlusu yazarın birbirinden güzel, süper şahane romanları:) Serileri ayrı güzel, romanları ayrı güzel. Gerilim, esrar, macera ne ararsan var, Gelin Koleksiyoncusu da bunlardan biri. Tam da böyle canım acayip bir gerilim romanı okumak istiyor dediğimde imdadına yetişen sıkı bir roman.

Gelin Koleksiyoncusu-Ted Dekker

FBI özel ajanı Brad Raines, vücutlarındaki tüm kanın topuklarındaki bir delikten boşaltılarak öldürüldüğü dört genç kadının cinayet davası ile ilgilenmektedir. Cinayetleri dini sebeplerle işleyen seri katilin amacı 7 rakamına ulaşmaktır. Bu nedenle kalan 3 kadın öldürülmeden Brad katili bulmalıdır. Ancak elinde dahilikle delilik arasındaki o ince çizgide yürüyen ve dokunduğu ölülerin son anlarını gördüğünü söyleyen Paradise adında bir kadından başka kimse yoktur.

Açıkçası Gelin Koleksiyoncusu,dahi olup da aklını kaçıran kişileri öyle güzel betimlemiş ki hayran kaldım. Hele klinikteki o süper zeki delilerin cinayeti tuhaf yollardan çözdükleri sahne film gibiydi. Hani şey gibi; Ocean's Eleven'daki laser dance sahnesi gibi. Bence bu kitap film olsa akılda kalan sahnelerden biri de bu olurdu:)

Özetle; kitap güzel, konu güzel, sonu da güzel. Ben çok sevdim, size de tavsiye ederim. Keyifli okumalar:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...