Beşinci Çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Beşinci Çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Şubat 2019 Çarşamba

Beşinci Çocuk- Doris Lessing

Beşinci Çocuk benim Nobel ödüllü Doris Lessing ile ilk randevum. Açık söylemek gerekirse, beklediğim düzeyde bir gerilim yoktu kitapta. Ancak çağdaş düzene karşı duran çok çocuklu aile yapısına bakış açısı nedeniyle farklı bir deneyim oldu benim için. Bu arada yazarın diğer kitaplarını da gelişigüzel inceleme fırsatım oldu ve nedense bende 5 rakamına takıntılı biri olduğu izlenimi yarattı. Beş kitaptan oluşan seriler, beş defter vs...Belki de sadece tesadüftür, bilemiyorum.
Beşinci Çocuk- Doris Lessing
Harriet ve David, birbirlerine ilk görüşte aşık olur ve evlenirler. İkisinin ortak hayali; çok büyük, bir sürü odası olan  bir eve ve çok çocuklu kocaman bir aileye sahip olmaktır. Maddi durumları tam olarak elvermese de, tam da hayal ettikleri gibi bir eve kavuşurlar ve çok geçmeden Harriet hamile kalır. İlk çocuğunu kucaklarına alan çift çok mutludur. Doğumdan kısa bir süre sonra sonra Harriet tekrar hamile kalır, o doğduktan hemen sonra tekrar ve tekrar... Harriet'in annesi artık onlarla birlikte yaşamakta ve çcukların bakımına yardımcı olmaktadır. Mutlu çiftin evleri tatil zamanı sevdikleri akrabaların ziyaretleriyle şenlenmekte, kalabalık sofralar, çocuk sesleri tüm evi doldurmaktadır. Herkes halinden memnundur ve dört gebeliğinin tamamını kolaylıkla atlatan Harriet için bir çocuğa daha sahip olmamak için bir neden yoktur. Annesi ve diğer tüm akrabalar biraz dinlenmesi gerektiğini, en azından bir süre çocuk yapmayı bırakması yönünde telkinlerde bulunsa da üretken çift, bu uyarılara kulak asmaz. Ve bingo! Harriet yine ve yeniden hamiledir. Ancak bu kez Harriet'in hem ruhsal hem de fiziksel olarak durumu iyi değildir. Gebeliğin başında olmasına rağmen çocuk anormal şekilde hareketlidir. Aylar geçtikçe bu hareketlilik Harriet'in karnını adeta içten delmeye çalışan şiddetli tekmelerle kendini gösterir. Harriet artık ne zaman otursa ya da dinlenmeye çalışsa tekmelerin şiddeti artmaktadır. Buna maruz kalmamak için Harriet gece gündüz yürür, hiç oturmadan saatlerce ayakta kalır ve bu durum tüm enerjisini bitirir. Artık çok sevdiği çocuklarına zerre tahammülü yoktur, hemen her şeye sinirlenip bağırmaktadir. Kardeşleri daha doğmadan anneleri bir yabancıya dönüşen çocuklar ise mümkün olduğunca annelerinin karşısına çıkmamakta ve günden güne ondan uzaklaşmaktadırlar. Her ne kadar anne ilgisi ve şefkatine muhtaç olsalar da bu ihtiyaçlarını Harriet'in annesinden karşılamaya çalışmaktadırlar.

Harriet, bu defa içinde bir melek değil, kendine düşman olan bir şeytan büyüttüğünü düşünmektedir. Nihayet beklenen gün gelir ve oldukça zor bir doğum neticesinde Ben dünyaya gelir. Ancak Ben oldukça tuhaf bir çocuktur. Hem başı hem de vücudu yaşıtlarına oranla oldukça büyük ve ağırdır. Harriet, Ben'i normal bir bebek gibi kucağına alamamakta, onu dilediği gibi sevememektedir. Harriet Ben'i emzirmek istemekte ama henüz dişleri olmamasına rağmen Ben Harriet'i ısırmakta ve ona acı çektirmektedir.  Sıradan bir bebek gibi ses çıkarmamakta ama tüm evi yerinden oynatacak şiddette çığlıklar atmaktadır. Yaşıtları daha emeklemeye başlamamışken Ben tırmanmaya ve hemen ardından da yürümeye başlar. Ben'de bir gariplik olduğunu artık herkes bilmektedir. Bu da girdiği her ortamın sessizleşmesine ve ürkütücü bakışlarıyla karşılaşan insanların zamanla eve ziyaretlerinin azalmasına  neden olur.  Ben büyüdükçe saldırganlaşır ve Harriet'in tüm çabalarına rağmen toplum kurallarına kesinlikle uymayan, tehlikeli ve yabani bir "şeye" dönüşür. Ben'in varlığı, aileye yalnızlığı da beraberinde getirir. Artık bir tarafta David ve çocuklar , diğer tarafta evin bir odasında kilitli tutulan Ben, ortada ise iki tarafa da nasıl davranacağını şaşıran ve sürekli Ben'i tercih ederek hem çocuklarını yaralayan hem de eşini ihmal eden Harriet vardır.
David, Harriet'in bir karar vermesini ister. Daha doğrusu, ailenin aldığı karara Harriet'in uymasını bekler. Harriet'in cevabı, tüm ailenin kaderini belirleyecektir.

Kitabı okurken diğer dört çocuğun aynı evin içinde annelerine olan özlemi çok kalp kırıcıydı, hele küçük olanı sarıp sarmalayasım geldi... Ben'in ise her türlü olumsuzluğa rağmen yalnız bırakıldığı, toplumdan uzaklaştırıldığı zamanlar içime oturdu resmen. Harriet'in anne olarak teraziyi ayarlayamaması, evin dengelerini mecburen bozması da çok insani. Ancak kişisel olarak sahip olunan çocuk sayısından ziyade ruh sağlığı yerinde bir birey tarafından yetiştirilmiş, eğitimli, kültürlü, terbiyeli olan çocuk sayısını daha çok önemsiyorum. Ve bu şekilde, dört başı mamur bir tek bir çocuğu yetiştirmek bile bir insanın neredeyse tüm zamanını aldığından, tüm çocukların her açıdan eşit seviyede yetiştirilmesinin ütopik olduğuna inanıyorum. Önceliğim havada karada her daim çocuklar olduğundan, bu kadar kıymetli, nadide ve biricik bir varlığı şayet el üstünde tutup tüm benliğimizle sevmeyeceksek, onu her türlü kötülükten koruyup pamuklara sarmayacaksak dünyaya getirmemizin bir anlamının olmadığını düşünüyorum. Yarış atı gibi arka arkaya çocuk yapmayı marifet sananlara duyrulur.😉 Konu ilginizi çektiyse tavsiye ederim. Keyifli okumalar!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...