Le cirque des reves etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Le cirque des reves etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Mart 2019 Cuma

Gece Sirki-Erin Morgenstern

Son yıllarda okuduğum en güzel, en inanılmaz, en hayalci, en büyüleyici ve en tatlı romandı.💖 Hiç bitmesin istedim. Böyle bir roman nasıl yazılır bilmiyorum ama yazar Erin Morgenstren'in sonsuz hayal gücü önünde saygıyla eğiliyorum. Orijinal ismi Le Cirque De Reves/Rüyalar Sirki olsa da İngilizceye ve dilimize Gece Sirki olarak çevrilmiş. Hemen filme alınmalı bu kitap diye düşünürken bir de baktım ki Twilight serisinin yapım şirketi Summit Entertainment kitabın tüm haklarını satın almış. Şimdiden söyleyeyim, yönetmenin işi çok zor. Çünkü kitabı okurken gözünüzde o kadar ihtişamlı ve bol görsel efektli sahneler canlanıyor ki, okuyucunun aklındakine yaklaşmak için tüm film ekibinin epey bir ter dökmesi gerekecek.
Gece Sirki-Erin Morgenstern
"Gece çökünce açılır, şafak vakti kapanır." Gece sirkinin kapısındaki siyah tabelada bu yazıyor. Bir sirk düşünün ki, ne zaman nereye geleceği hakkında hiç bir haber, ilan, duyuru vs. yapılmıyor. Gece yatıyorsunuz, sabah uyandığınızda evinizin tam karşısındaki alana devasa boyutta siyah-beyaz bir sirk kurulmuş. Ne bir gürültü duymuşsunuz, ne de sirk için çalışan herhangi bir kişiye rastlamışsınız. Ama sirk tüm heybetiyle, sayısız çadırıyla orada ve gece yarısı, saat tam on ikide açılmayı bekliyor. Sirkin kapısından girdiğiniz anda sizi sirke has büyüleyici kokular ve muhteşem bir saat karşılıyor. Aslında saat demek haksızlık olur. Okurken keşke gerçek olsa ve benim olsa diyeceğiniz bir mekanizmadan bahsediyorum. Şöyle anlatılıyor saat kitapta:

"Saatin bitmiş hali göz kamaştırıcıydı. İlk bakışta beyaz bir kadranı ve gümüş bir sarkacı olan, bir hayli siyah ve basit bir saatti. İncelikle oyulmuş ahşap kenarları ve mükemmel boyalı kadranıyla işçiliğinin iyi olduğu barizdi ama sadece bir saatti işte.
Ama bu kurulmadan önceydi. Saat tik tak etmeye başlamadan önce, sarkaç iki yana istikrarla ve eşit olarak sallandı. Sonrasında, sonrasında başka bir şey olmuştu. 
Değişiklikler yavaştı. Önce kadranın rengi değişiyor, beyazdan griye dönüyor, sonra üzerinde bulutlar süzülüyor ve karşı tarafa ulaşınca yok oluyorlardı.
Bu arada saatin gövdesinin parçaları, bir yapbozun parçaları gibi genişleyip kasılıyorlardı. Sanki saat ağır ağır ve zarafetle dağılıyormuş gibi. 
Bütün bunlar saatler sürüyordu. 
Saatin kadranı daha koyu bir griye, sonra, öncesinde rakamların olduğu yerde yıldızların göz kırptığı bir siyaha dönüşüyordu. Saatin metodik olarak içi dışına çıkan ve genişleyen gövdesi şimdi tamamen beyaz ve grinin tonlarından ibaretti. Ve sadece parçalardan oluşmuyordu; figürler ve nesneler, kusursuz oyulmuş çiçekler ve gezegenler, sayfaları çevrilen gerçek kağıttan minicik kitaplar. Şimdi artık görünür durumdaki saatin etrafında kıvrılan gümüş bir ejderha vardı, oyulmuş bir kulede, sıkıntıyla bir ileri bir geri gidip gelen ve olmayan bir prensin yolunu bekleyen ufacık bir prenses. Çay fincanlarına dökülen çaydanlıklar, saniyeler tık tık akarken o fincanlardan yükselen cılız dumanlar. (Burada hemen yaşadığım garip bir durumu sizlerle paylaşmak istiyorum. Kitabı okuduğum sıralarda cep telefonumun temasını henüz değiştirmiştim. Bilinçli bir seçim değildi, sadece hoşuma gittiği için seçtiğim animasyonlu bir temaydı. Rica ediyorum linke bir göz atın. Ne demek istediğimi anlayacaksınız. Kitaptaki tasvirde kullanılan bu son cümleyi aynen tema için de kullanmaz mısınız? https://www.youtube.com/watch?v=HI2Efg4a6ng ) Açılan hediye paketleri. Küçük köpekleri kovalayan küçük kediler. Bir satranç maçı baştan sona oynanıyordu. 
Daha geleneksel bir saatte bir guguk kuşunun yaşayacağı merkezde bir jonglör duruyordu. Gri bir maskeyle soytarı tarzında giyinmişti ve her saate uygun düşecek parlak gümüş rengi topları atıp tutuyordu. Her saat vuruşunda yeni bir top ekleniyordu, ta ki gece yarısında karmaşık bir düzende on iki topu bir arada atıp tutar olana kadar. 
Gece yarısından sonra saat tekrar katlanarak kendine dönmeye başlıyordu. Kadranın rengi açılıyor, bulutlar geri geliyordu. Jonglörün atıp tuttuğu top sayısı, jonglörün kendisi ortadan yok olana dek azalmaya devam ediyordu. 
Öğle saati geldiğinde, saat rüya olmaktan çıkıp yeniden saat halini almış oluyordu. "

Normalde kitaplardan alıntı yapmayı tercih etmiyorum ancak çok etkilendiğim için bana geçenin birazını da size aktarabilmek,  aşağı yukarı neyle karşılaşacağınızı biraz olsun tarif edebilmek adına, bu inanılmaz tasviri paylaşmak istedim.😊

Bu büyülü romanın konusuna gelirsek... Ezelden beri birbirlerine rakip olan Alexander H. ve Hector Bowen adlı iki büyücü arasında sürekli bir yarış vardır. Bu yarış genellikle kendi yetiştirdikleri öğrencilerinin birbirlerine üstünlük sağlamasına yönelik olarak gerçekleşmektedir. Bu yarışın son yarışmacıları Hector Bowen'ın kızı Celia ve Alexander H.'nin öğrencisi Marco Alisdair'dır. Yarışın ne kadar süreceği, hedefin ne olduğu, birinin diğerine üstünlük sağladığının ne şekilde anlaşılacağı gibi kriterler konusunda çocuklar bilgi sahibi değildir. Tek bildikleri rakipleriyle mutlaka karşılaşacakları ve yarışı kazanmaları gerektiğidir. Çocuklar hocaları ile sıkı bir eğitim alırlar ve yıllar geçtikçe büyüyerek iki genç, güzel ve yetenekli insana dönüşürler. Gençlerin birbirlerinden haberi yoktur ancak yarışın artık başlaması gerekmektedir. İşte gece sirki; gençlerin yeteneklerini sergiledikleri, kurdukları her yeni çadırda marifetlerini gösterdikleri bir gösteri sahnesine dönüşür. Celia'nın yarattığı her güzelliğe Marco da kendi bakış açısıyla cevap verir. Rakibinin Celia olduğunu ilk Marco fark eder ve görür görmez ona aşık olur. Ancak bu iki büyük hoca tarafından kabul edilemez bir durumdur. Zira yarış ancak taraflardan birinin ölümüyle son bulacaktır. Ve bu denli enerji yüklü iki insanın bir araya gelmesi sirkin yerle bir olması demektir. Gençlerin önünde iki yol vardır. Ya aşkı seçip geri kalan her şeyi arkalarında bırakacak ve sonsuzluğa karışacaklardır ya da ayrılıp içlerinden birinin ölmesine razı geleceklerdir.
İnanın daha çok anlatmak istiyorum ama öyle yoğun bir roman ki neyi nereye nasıl bağlayacağımı gerçekten bilemiyorum. Buna rağmen saat gibi çok hoşuma giden birkaç detaydan bahsetmeliyim.

*Celia cidden çok tatlı bir karakter. Okurken keşke benim de böyle bir yeteneğim olsa dediğim çok yer oldu. Mesela bir parti için ne giyeceğine karar veremeyince elbiselerinden birine sihir yaptı ve elbise, partideki davetlilerden hangisinin yanına giderse o kişinin elbisesinin rengine büründü. Celia salonda dolaştıkça, sohbet ettiği insanları tamamlayan bir peri kızı gibiydi. 
*Celia bir kez duyduğu herhangi bir dili kusursuz konuşabiliyordu.
*Celia kesilen bir organını ya da binlerce parçaya böldüğü bir vazoyu tekrar eski haline getirebiliyordu.
*Marco da Celia da bir anda ortamdan yok olup başka bir yerde ortaya çıkabiliyorlardı.
*Bir gün çok şiddetli bir yağmur yağıyordu. Marco şemsiyesine sihir yapmıştı ve o şemsiyeyi kim kullanırsa sağanak yağmurda dahi tek damla ıslanmadan yürüyebiliyordu.
*Sirkin ikizleri Widget ve Poppet da favorilerimdendi.  Poppet'ın koku hafızası üzerine bir çalışması vardı çadırlardan birinde. Laboratuvar tüpleri gibi cam nesnelerin içine, koklandığı zaman insanı bambaşka dünyalara götüren kokular hapsediyordu. Sirke katılması için ısrar ettikleri bir arkadaşları, evinden ayrılmak konusunda kararsız kalınca, arkadaşlarının sürekli çıktığı ve çok sevdiği elma ağacının kokusunu tüpe hapsedip hediye etmişti. Böylece arkadaşları evden uzakta olsa bile sadece tüpü koklayarak elma bahçesindeymiş gibi büyülü bir dünyaya adım atabiliyordu.

Bunun gibi okuyucunun yüzünü gülümseten sayısız detay var. Çok uzattığımın farkındayım ama kendimi tutamıyorum😆 Son olarak şunu belirtmeliyim ki, kitabı okurken çoğunlukla siyah kabanımın üzerine kırmızı bir atkı takıp (kırmızı atkının gizemini de kitabı okuyunca öğrenirsiniz artık) sirkin peşine düşmeyi, onu bulmayı ve oradaki sihirli curcunaya katılmayı hayal ettim hep.  Keşke gerçek olsa dedim...Kitabı bir kez daha okuyacağımı belirtmeme gerek yok sanırım. Tıpkı size alın okuyun dememe gerek olmadığı gibi, çünkü okuyacaksınız biliyorum:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...