18 Temmuz 2013 Perşembe

Oniki-Jasper Kent

Bu kitabı 2 sene önce Side'de tatil yaptığımız bir akşam okumaya başlamıştım. İlk sayfalarda Rusça isimleri aklımda tutacağım diye epey debelensem de, sonradan sayfalar su gibi akmış ve ben de bu çok heyecanlı kitabın devamı gelir mi acaba diye beklemeye başlamıştım. Nitekim, On Üç Yıl Sonra ismindeki devam kitabıyla merakım giderildi. Onu paylaşmadan serinin ilk kitabına değinmekte fayda var.

oniki-jasper kent

Açıkçası vampir hikayelerinden hoşlanmam. Çünkü her vampir hikayesi en nihayetinde saçma sapan kadın-erkek ilişkilerinin anlatıldığı pembe dizi kıvamına gelir. Bu kitap ise benim vampirlerle ilgili yargılarımı bir parça değiştirdi. Şöyle ki buradaki vampirler epey karakter sahibi, lafı sözü dinlenen, savaşçı arkadaşlar:) Hem isimleri de vampir değil, vurdalak deniyor onlara Rusça'da. 

Jasper Kent'in kaleme aldığı Oniki'nin konusuna gelirsek... Hikaye, 1812 yılnın Rusya'sında geçiyor. Napoléon Bonaparte, Rusya'nın şehirlerini birer birer ele geçirmeye başlar.  Moskova'nın teslim olmaması için, başlarını Yüzbaşı Aleksey'in çektiği bir grup üst düzey asker, Avrupa'da Opriçnikler adıyla ün salmış, 12 kişiden oluşan bir savaşçı çetesinin yardımına başvurur.

Opriçnikler, sadece gece ve yalnız başlarına çalışan, son derece güçlü bir yapıya ve içlerine daldıkları düşman güruhunu bir kaç dakika içinde yok edebilecek kapasiteye sahip, muhteşem bir ekiptir. Ancak Opriçniklerin geçtikleri kasabalarda arkalarında bıraktıkları cesetler, cesetlerin ölüş şekli ve vücutlarının aldıkları hal Aleksey'i şüphelendirir. Opriçnikler gerçekten savaşçı mıdır, yoksa önüne gelen her canlının kanını içen amansız vurdalaklar mıdır? Bu sorunun cevabı bir savaşın kaderini değiştirecek, Aleksey'in ise en yakın dostlarını kaybetmesine neden olacaktır.

Gerçek olaylardan esinlenilerek yazılmış kitap hem tarih ve vampirleri bir araya getiren ilginç hikayesiyle hem de farklı tasarıma sahip kapağıyla okuyucuyu etkilemeyi başarıyor. Tavsiye ederim.

19 Haziran 2013 Çarşamba

Gölge Hırsızı-Marc Levy

Bu kitap bana iki şeyi anımsattı: Kitap Hırsızı'nı ve Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisini. İzleyenler anımsayacaktır, dizinin ilk bölümlerinde olaylar büyük Osman'ın ağzından ama küçük Osman'ın gözünden anlatılıyordu. Bu kitapta da sanki cümleleri öyle bir dış ses size okuyor gibi hissediyorsunuz. O kadar güzeldi ki hiç bitmesin istedim. Tadı damağımda kaldı dersem abartmış olmam sanırım.

Shadow Thief-Marc Levy

Konusuna gelirsek... Zayıf ve çelimsiz bir çocuk olan küçük kahramanımız için sınıfın en kısası ve diğer öğrencilerden 6 ay küçük olması hep sorun olmuştur. Tahtayı hep o silmekte, toplu fotoğraflarda en ön sırada yalnız kalan hep o olmaktadır.

Hiç arkadaşı olmayan kahramanımız için okul, sınıfın en uzun boylu ve diğer öğrencilerden iki yaş büyük Marques'in her fırsatta kendisini ezmesi ve ikisinin de aşık olduğu Elisabeth'in Marques'e ilgi göstermesiyle çekilmez hale gelmiştir. Bu arada babasının başka bir kadın için evi terk ettiği, annesiyle devam edeceği ve bir yanı hep eksik kalan yeni bir hayata adım atar. Babasının yeni adresini hiç öğrenemeyecektir ama bu durum babasının gidişinden kendisini sorumlu tutmasına ve posta kutularına adresi olmayan mektuplar yazarak atmasına engel değildir.

Hayat herşeye rağmen sürprizlerle doludur ve küçük çocuğa tüm bu sıkıntılar arasında bahşedilen kıymetli bir hediye vardır. Kahramanımız diğer insanların gölgelerini çalabilmekte, onlarla konuşarak herkesin çevresinden sakladığı acılarını öğrenebilmektedir.

Annesinden, en büyük düşmanı Marques'e, okul hademesi Yves'den, en yakın arkadaşı Luc'a, çocukluk aşkı, dilsiz ve sağır Clea'dan, tıp eğitimi sırasında birlikte olduğu Sophie'ye kadar herkesin gölgesiyle konuşur Gölge Hırsızı. Her derde derman olamaz belki ama denemekten hiç vazgeçmez.

Doktor olmasına az bir süre kala annesinin ani ölümüyle ve hemen ardından tavan arasında bulduğu, babasının kendisine yazdığı mektuplarla sarsılır. Annesi her noelde gelen bu mektupları kendisinden gizlemiştir.

Çocukken annesiyle gittiği bir kıyı kasabasına, yıllar sonra tesadüfen tekrar gitmesi, anıların kilitli sandıklardan çıkmasına neden olur. Çocukluk aşkı sağır ve dilsiz Clea'nın, hastalığını yenerek konservatuarda viyolonsel çaldığını öğrenmesiyle herşey tersine döner ve çok küçükken uçurdukları uçurtmanın yardımıyla Gölge Hırsızı'nın rüyası gerçek olur.

Kitapta etkisi son derece kuvvetli ancak dümdüz söylenen cümleler bende sıkı birer yumruk etkisi yaptı açıkçası. Hikaye okuyucunun peşinden geleceğine öylesine emin ki, sizi yere serdikten sonra dönüp bir kez olsun bakmıyor arkasına. Bunda da pek haksız sayılmaz. Çünkü bir çocuğun annesine olan sevgisi, aşkları, babasına olan özlemi ve müthiş hayal dünyası daha iyi anlatılamazdı. Mutlaka okuyun, tavsiye ederim. Bu arada kitap bitince farkettim, kahramanımızın bir ismi yok, ne tuhaf:)

Follow my blog with Bloglovin
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...