8 Ekim 2019 Salı

Saklı Çocuk-Camilla Lackberg

Bende alışkanlık yaratan, yeni kitabı çıksa da okusam dediğim bazı gerilim yazarları var. İyi yazmaları bir yana, vazgeçemememin esas nedeni, kitapların seri olması, hep aynı kahramanların farklı maceralarının anlatılması. Tim Weaver'ın kahramanı David Raker, John Verdon'ın kahramanı Dave Gurney, Lisa Gardner'ın kahramanı D.D. Warren, Jo Nesbo'nun kahramanı Harry Hole gibi.  Açıkçası İsveçli gerilim yazarı Camilla Lackberg'in kahramanları Patrick Hedström ve eşi Erica bu vazgeçilemeyenler listesine dahil değil henüz. Daha önce Buz Prenses'i şurada paylaşmıştım. Şimdi sırada Saklı Çocuk var.
Saklı Çocuk-Camilla Lackberg
Erica ve Patrick aralarında anlaşırlar. Polis olan Patrick babalık izni alıp evde bebekleriyle ilgilenecek, Erica da son kitabını bitirecektir.  Erica kitabına konsantre olmaya çalışırken evlerinin çatı katında kanlı bir zıbına sarılı eski bir Nazi madalyası bulur. Bu konuda bilgisine danışmak için tarih profesörü Erik Frankel'i ziyaret eder ancak tatmin edici bir sonuca ulaşamaz. İki gün sonra Erik Frankel, evinde ölü bulunur.  Patrick her ne kadar izinde olsa da kendini soruşturmanın gidişatını izlemekten ve hatta soruşturma ekibine kısmen dahil olmaktan alıkoyamaz. 

Erica, iki gün önce görüştüğü Erik'in cinayete kurban gitmesi üzerine kitap yazma işine yoğunlaşamaz ve ister istemez gizemli madalyonu, Nazi dönemini ve Erik'i araştırmaya başlar. Karı kocanın bağımsız olarak sürdükleri izler ve elde ettikleri ipuçları, onları unutulmuş, saklı kalmış bir hikayede bir araya getirir.

Camilla Lackberg'in tarzı beni biraz yoruyor açıkçası. Çünkü okuyucunun heyecanını son ana kadar diri tutmak için, kahramanın öğrendiği tüm bilgileri okuyucudan gizliyor. Acaba ne öğrendi, elinde ne ipuçları var diye merak ediyorsunuz. Ancak yazar bu arada yan karakterler ve onların dahil olduğu ve aslında okuyucuyu hiç de enterese etmeyen olaylar hakkında o kadar fazla ve gereksiz bilgi veriyor ki, siz tüm enerjinizi, katilin kim olduğunu öğrenmek için duyduğunuz tüm heyecanı kaybetmiş olarak son sayfaya ulaşıyorsunuz. Bir de şu Erica var tabi. Bayan mükemmel, bayan olgun, bayan çok dengeli gibi sıfatları hak eden, aşırı zorlama karakter. Cidden içime sinmeyen bir şahıs kendisi. Haa Patrick çok mu iyi, asla! Yukarıda saydığım kahramanların yanına bile yaklaşamaz ama işte Erica'ya göre kötünün iyisi diyelim. Peki hala neden okuyorum Camilla'yı diye soracak olursanız, meraktan arkadaşlar. Çünkü iskandinav ve gerilim kelmeleri aynı cümle içerisinde kullanılıyorsa, ben her zaman şans veriririm. Sonuç beni mutlu eder ya da etmez ama okurum. Ben önce Buz Prenses'i okumuş ve sevmiştim dediğim gibi. Saklı Çocuk'un da temelindeki hikaye sağlam ama olaylar çok detaylandırıldığı için esas konu biraz gölgede kalıyor. Yazarın kitaplarından herhangi birini okursanız benimle de paylaşın, bakalım siz en çok hangisini seveceksiniz?

30 Eylül 2019 Pazartesi

Sana Söyleyemediğim Her Şey- Celeste Ng

Yayınlandığı sırada oldukça popüler olan, sanki polisiye bir romanmış izlenimi verse de duygusal yönü daha ağır basan bir ilk roman Sana Söyleyemediğim Her Şey. Kitap, 1970'lerde Ohio'nun küçük bir kasabasında yaşayan Amerikalı bir anne, Çinli bir baba ve üç çocuktan oluşan Lee ailesinin hayatını anlatıyor. Çocuklardan Lydia, travmatik bir şekilde hayatını kaybedince, dışarıdan oldukça sıradan görünen aile fertlerinin de sırları bir bir açığa çıkıyor.
Sana Söyleyemediğim Her Şey- Celeste Ng

Marilyn ve James farklı kültürlere mensup olmalarına rağmen, her türlü zorluğa göğüs gererek evlenirler. Marilyn bu evlilik uğruna doktorluk hayallerine veda eder. Ulaşamadığı hayallerinin tamamını kızı Lydia'nın gerçekleştirmesini isteyen Marilyn'in bu arzusu öyle bir hal alır ki, Lydia'ya gösterdiği özen, diğer çocuklarını ihmal etmesine yol açar. Onun için önemli olan tek şey Lydia'nın dersleri, Lydia'nın notları, geleceği, vs.'dir. 

Ancak bir gün Lydia ölür ve anlaşılır ki Lydia hiç bir zaman annesinin hayallerini paylaşmamıştır. Tek bir gün bile annesiyle aynı fikirde olmamıştır. Annesini kırmamak için "öyleymiş gibi" yapmıştır. Lydia yalnızdır, bilinenin aksine hiç arkadaşı yoktur ve istediğinde tek bir kirpiğini dahi oynatmadan yalan söyleyebilmektedir. Ailenin göz bebeği olmak, hayal kırıklığı yaratmamayı gerektirir çünkü... 
Lydia'nın gölgesinde kalan diğer çocukların ise bambaşka hikayeleri vardır. Ancak onları fark edecek bir anne ya da baba yoktur etrafta...

Kitabı okurken ağlamadım ama boğazım sık sık düğümlendi. Yazılanlar kadar yazılmadan işaret edilenler de oldukça etkiledi beni. Sana Söyleyemediğim Her Şey; hırslarını, hayallerini çocukları üzerinde tatmin etmeye çalışan çocuğunun tam olarak neyi nasıl sevdiğini bilmeyen, bilme zahmetine girmeyen, hayallerini, isteklerini merak dahi etmeyen ve çocuklarına adeta bir makine ya da yarış atı gibi davranan ebeveynleri sarsarak kendine getirecek türde bir roman. Tavsiye ederim.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...