2 Haziran 2021 Çarşamba

Sosyopat - Anna Snoekstra

Sosyopat ilginç konusuyla pek çok okurun şans vermeyi tercih edeceği bir ilk kitap. Ancak belki yazarın yetersiz araştırması, belki işi aceleye getirmesi ya da sadece tecrübesizlik nedeniyle bir yavanlık hissetmedim desem yalan olur.

Sosyopat-Anna Snoekstra

Yıl 2014. Genç bir kadın markette hırsızlık yaparken yakalanır ve karakola alınır. Genç kadın polislere  kendisini 11 yıl önce esrarengiz şekilde kaybolan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Rebecca Winter olarak tanıtır. Çünkü, burun çillerine kadar fiziksel olarak Rebecca Winter'a o kadar benziyordur ki, erkek arkadaşı dahi televizyonda kaybolan genç kızın fotoğrafını gördüğünde ikisinin aynı kişi olduğunu düşünür. 

Sahte Bec (gerçek adını asla öğrenemiyoruz), kaybolan Rebecca'nın ailesine teslim edilir. Artık ikiz erkek kardeşleri, düşünceli ebeveynleri, rahat yaşam tarzları ve havalı arkadaşlarıyla ile yepyeni bir dünyaya sahiptir. Böylece hem kaybolan Rebecca'nın başına neler geldiğini öğrenmek hem de hata yapmadan bu yeni hayatın keyfini sürmek için çok tehlikeli bir oyuna başlar. Çünkü Rebecca'nın ortadan kaybolmasına sebep olan kişi, aynı zamanda onun yerine gelen bu genç kızın Rebecca olmadığını bilen tek kişidir. 

Kitap hem kaybolan Rebecca'nın ağzından kaybolmadan önceki günleri, hem de yerine geçen genç kadının ağzından şimdiki zamanı anlatıyor. Sara Shepard'ın Yalan Oyunu'nu da feci şekide anımsatıyor. Mesleki deformasyon sanırım, televizyonda izlediğim programlarda bir mahkeme sahnesinde örneğin, taraflar yanlış yerde durduğunda nasıl sinirleniyorsam, bu kitapta da hırsızlık olayının polis soruşturması aşamasının böyle beceriksizce geçiştirilmesi kızdırdı beni. Yani hırsızlık suçuyla karakola alınıyorsunuz, kimliğiniz yok, yıllar önce kaybolan bir kızın kimliğine bürünüyorsunuz. Arkadaş bir DNA testi, bir kan tahlili, olmadı en basitinden bir parmak izi? Yok, hiç biri yok. İşte bu olmayınca, olay gerçeklikten kopuyor, haliyle çok da gerilimi kalmıyor işin. Karakterlere de çok ısındığımı söyleyemem ama eksiklikleri görmezden gelerek yazarın bu ilk romanına bir şans vermek isterseniz, şimdiden keyifli okumalar!

1 Haziran 2021 Salı

Yoldaki Kız - Monica Byrne


Kitaba geçmeden önce belirtmem gereken bir şey var. Bir kitapta cinsellikle ilgili farklı eğilimler ya da bunların çocuk tacizine varan yansımalarıyla karşılaştığımda, her ne kadar kurgu (!) olduğunun farkında olsam da, midemde istemsiz bir bulantı başlıyor. Bu benim açımdan çok rahatsız edici bir durum. Kitabı okuyalı bir seneden fazla olmasına rağmen, şimdi yazarken bile o his kendiliğinden ve hızlıca geliyor maalesef. Bu da benim bu tür kitapları zihnimde karanlık ve puslu bir görüntü olarak kodlamama yol açıyor. Hatta kitabın konusundan önce o puslu görüntü geliyor aklıma, konusunu hatırlayınca anlıyorum neden böyle hissettiğimi... Anlatabildim mi acaba?

Yoldaki Kız, adından da anlaşılacağı üzere bir yol hikayesini anlatıyor. Küçük bir kız olan Mariama ile  genç bir kadın olan Meena'nın her ikisi de yılanlar tarafından ısırılmış, her ikisi de bulundukları ülkeden kaçmaya karar vermiş ve farklı şekillerde yola çıkmışlardır. Onların uzun, upuzun, arayışlarla, kaçışlarla, mücadeleyle dolu yolculukları bir yerde kesişecek ve hikayeleri birlikte yazılmaya devam edecektir.

Her okuyucu gibi benim için de karakterlerle bağ kurmak çok önemli. Ama bu kitaptaki karakterleri hiç ama hiç sevmedim. Zerre sempati uyandırmadı hiç biri. Hepsinden öte, çocuk tacizinin spirütüel bir deneyim olarak sunulması benim için bu yazarı sonsuza kadar sildi. Okuyup okumamak sizin tercihiniz elbette ancak benim için artık ağzıyla kuş tutsa nafile! Hoşçakalın!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...