kitap özeti oku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitap özeti oku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Eylül 2021 Salı

Baharat Tüccarının Karısı-Charlotte Betts

 Charlotte Betts'in daha önce Ressamın Çırağı adlı romanını okumuş ve sevmiştim. Aslında hemen ardından Baharat Tüccarının Karısı'nı da bitirdim ama bloga eklemeyi unutmuşum. Yazarın romanlarına aşina olanlar, bu kitaptan da aynı tadı alacaklarına emin olabilirler. 

Baharat Tüccarının Karısı-Charlotte Betts

1666 yılında çıkan Büyük Yangın, Londra'nın neredeyse tamamını yakar, yıkar, yok eder. Pek çok insan ev ve işyerlerini kaybeder. Bunlar arasında çiçeği burnunda bir gelin olan Kate'in zengin baharat tüccarı kocası Robert da vardır. Depolarındaki tüm malları kaybeden Robert ve ailesinin hayatı bir anda tepetaklak olur. Robert herşeyi yoluna koymak için elinden geleni yapar ancak ani ölümü, Kate'i bir başına ve beş parasız bırakır.  Bu zor durumdan kurtulmak için görme engelli parfümör Gabriel Harte ve eşinin yanına sığınan Kate'i hiç alışık olmadığı bir dünya ve umulmadık olaylarla dolu bir gelecek beklemektedir. 

Baharat Tüccarının Karısı; akıcı, sürükleyici ve kolay okunan bir kitap. Tek eleştirim kitabın ismine, zira kitabın tamamı göz önüne alındığında baharat tüccarının karısı olma durumu, kitabın ismi olamayacak kadar kısa. Keyifli okumalar!

6 Eylül 2021 Pazartesi

Şe7t4n-Joe Hill

 Stephen King'in oğlu Joe Hill'in ilk kitabı Kadife Kutudaki Hayalet'i okumuş açıkçası çok başarılı bulmamıştım.  Şe7t4n, hem çok daha sürükleyici hem de fantastik bir çocuk masalı gibi insanı peşine takıp götüren bir tarza sahip.

Şe7t4n-Joe Hill

Victoria Mcqueen'in kaybolan eşyaları bulmak gibi gizli bir yeteneği vardır. Bunun için bisikletiyle bir kaç dakika içinde önünde uzanan yolda eski bir köprü oluşturması, o köprüden kaybolan şeyin bulunduğu yere - ki bu ülkenin öbür ucu olsa dahi- giderek kaybolan şeye odaklanması yeterlidir. 

Charles Tailent Manx'in de sıradışı bir yeteneği vardır.  NOS4A2 plakalı Rolls Royce'u ile kaçırdığı çocukları gerçek hayattan koparıp her sabahın Noel olduğu Noelistan'a götürmektedir. Bu yolculuklar sırasında çocuklar masumiyetlerini kaybedip korkunç varlıklara dönüşmektedir. 

Bir gün Victoria ve Manx'in yolu kesişir. Ancak Victoria savaşı kazanır ve bedeli ağır olsa da Manx'in elinden kurtulan tek çocuk olarak hayatına devam etmeye çalışır. Yıllar sonra Manx Victoria'dan intikam almak için tekrar işbaşındadır. Ancak bu kez hedefinde, Victoria'nın, uğruna herşeyi göze alacağı oğlu vardır.

Kitabın yaklaşık 700 sayfa olması gözünüzü korkutmasın, başta da dediğim gibi akıcı ve kolay okunan bir hikayesi var. En sevdiğim tür korku ve gerilim olmasına rağmen ben bir Stephen King fanı değilim açıkçası. Bu nedenle Joe Hill'i okurken babasıyla kıyaslamak aklıma dahi gelmedi. Size de bu ailevi durumdan bağımsız bir okuma tavsiye ederim. Ayrıca ilk kitabında göremediğim ışığın bu kitapta hafiften göz kamaştırdığını itiraf etmeliyim. Eğer fantastik korku/gerilimden hoşlanıyorsanız siz de bir şans verebilirsiniz. Keyifli okumalar!

5 Temmuz 2021 Pazartesi

Ustam ve Ben

 Uzun zamandır Elif Şafak okumamıştım, Ustam ve Ben geri dönüş için mükemmel bir seçim bence.


 Hintli bir filbaz olan Cihan, uzun bir gemi yolculuğunun ardından nadir görülen beyaz fili Çota ile İstanbul'a gelir. Çota Şah'ın Padişah'a hediyesidir ve o yaşadığı müddetçe Cihan da onunla birlikte sarayda kalacaktır. Ancak Cihan'ın filbazlık dışında bir de çizim yeteneği vardır ki çok geçmeden fark edilir ve bingo! Cihan artık Mimar Sinan'ın bizzat yetiştireceği 4 kalfadan biridir ve onunla birlikte sayısız büyük eserin yapımında çalışma fırsatı bulur. 

Savaşlar, vefatlar, cinayetler, katledilen kardeşler, gözlerine bakmanın bile suç sayıldığı sultanlar, kazılan kuyular, alıp başını giden dedikodular, odalıklar, gözdeler, haremler, ağalar, sadrazamlar, damatlar, kızlar, oğullar, dadılar, bakıcılar ve tüm bunların ortasında inşa edilen göz alıcı camiler, hanlar, hamamlar, köprüler, rasathaneler, kemerler...

Mimar Sinan'ın engin dehası, zamanının çok ötesindeki mimari yeteneği, sabrı, sakinliği ve insanlığı ile günümüze kadar dayanacak şekilde inşa ettiği, ama hepsinde mütevaziliğini ve kul yapımı olduğunu hatırlatırcasına, bilerek bıraktığı kusurlu izler... Sıradan insanların sadece taş üstüne taş koyularak yapıldığını zannettiği eserlerin aslında ne büyük emekler, ne ateşli mücadeleler sonucunda ortaya çıktığını ve her yapının aslında ne ince sırlar barındırdığını anlatan mükemmel bir roman Ustam ve Ben. 

Mimar Sinan'ı çok severim ve açıkçası bize bıraktıklarının azameti karşısında nedense onun saray karşısında ayrıcalıklı olduğunu düşünürdüm hep. Oysa bu romanda, onun da tek bir sözle kellesinin gidebileceğini, aslında tüm hayatını son derece savunmasız bir pozisyonda, sürekli diken üstünde geçirdiğini fark ettim. Ne zor! Çünkü her işe başladığında, aleyhine konuşan, işini bozmaya çalışan sürekli dedikodular çıkaran çok sayıda insan var ve eğer padişah çok da aklı başında biri değilse, birilerinin kuklası ise sadece asılsız bir iftiraya bakarak bile, koskoca sermimarı gözden çıkarması işten değil. Neyse ki işinin ehliymiş de uzun, çok uzun yıllar çalışabilmiş. 

Elif Şafak'ın okuyucuyu peşine takıp sürükleyen şiirsel anlatımı, tarihi, aşkı, acıyı, ihtirası, hırsı ve daha pek çok duyguyu harmanlayıp sunduğu Ustam ve Ben, son zamanlarda okuduğum en yoğun, en doyurucu ve açık ara en iyi roman. Bu kadar kıymetli bir ustanın, böyle zeki bir filbazın ve çok tatlı bir filin hikayesi olmasa, Osmanlı tarihi çekilmezdi zaten.😌 Ustam ve Ben'i herkes okusun, okuttursun ve ve Elif Şafak gibi bir yazarımız olduğu için gurur duysun isterim. Bu arada unutmadan, kitapta pek çok karakter var ve hepsine ayrı ayrı itina gösterilmiş ama benim en favori karakterim Balaban oldu. Onu okurken gözümün önünde hep Antonio Banderas'ın Zorro filminden sahneler vardı. İsmiyle müsemma, kesinlikle çok tatlı olmuş😁 Şimdiden keyifli okumalar!

12 Haziran 2021 Cumartesi

Hafıza Defteri-Petina Gappah

  Öyküleriyle The Guardian'ın ilk kitap ödülüne layık görülmüş Zimbabve'li yazar Petina Gappah, Hafıza Defteri'nde ismiyle müsemma Memory'nin hikayesini anlatıyor bize. Orjinal ismi "The Book of Memory" de, bence bu hikayenin tam olarak karşılığı. 

Hafıza Defteri-Petina Gappah

Memory, onu çok küçükken yanına alıp yetiştiren Lord Hendricks'i öldürmek suçundan hüküm giyer. Aynı zamanda albino olan Memory idamını beklerken, avukatı temyiz talebi için başından geçen tüm olayları yazıya dökmesini ister. Yazacaklarını aynı zamanda Memory'nin hikayesiyle ilgilenen ve adalet sisteminin açıklarını araştıran Amerikalı bir gazeteciye de ulaştıracaktır.

Memory tüm hayatını yazmaya başlar. Çevresindeki herkes aynı durumda olduğundan ne kadar fakir olduklarını asla fark etmediği bir mahallede ailesiyle nasıl yaşadığını, sadece 9 yaşındayken zengin Beyaz Adam'a nasıl satıldığını, o beyaz adamın yanında geçirdiği 9 yılı, aldığı iyi eğitimleri, kavuştuğu imkanları, gördüğü saygı ve sevgiyi, hapishane günlerini, herşeyi anlatır. Ancak yazdıkları gerçekten yaşadıkları mıdır, yoksa hepsi Memory'nin hafızasının yanılsamalarından mı ibarettir?

Hafıza Defteri, bir gerilim ya da cinayet romanı değil. Daha çok kimlik ve aidiyetle ve çeşitli karakterlerin çeşitli nedenlerle toplum tarafından nasıl marjinalleştirildiğiyle ilgili bir kitap. Kitap özünde iki soruya cevap arıyor; Memory'nin ailesi ondan neden vazgeçti? Beyaz Adam'ı kim öldürdü? Bunu yaparken de pek çok toplumsal soruna itinayla değiniyor.

Memory karakteri, Afrikalı bir albino olmasından dolayı, çok da alışık olmadığımız bir görünüme sahip. Bunun dışında esprili, eğlenceli ve düşünceli. Tüm gün kavurucu güneşin altında oynamaktansa evde kalıp okumayı ve hayal kurup kendi içine çekilmeyi daha çok tercih eden sempatik bir çocuk. Kitapla ilgili tek eleştirim yerel dildeki kelimelerin sayıca fazla olması. Bunun dışında verdiği güçlü mesajlarıyla Hafıza Defteri'ni tavsiye ederim, keyifli okumalar. 

10 Haziran 2021 Perşembe

İzin Yok-Diana Hockley

İzin Yok (The Naked Room), Tess Gerritsen severlerin hayal kırıklığına uğramayacağı, bol gerilimli, gizemli ve aynı zamanda Dedektif Susan Prescott serisinin de ilki olan bir Diana Hockley romanı.

İzin Yok-Diana Hockley

Genç, güzel ve başarılı piyanist Ally Carpenter, çellist sevgilisi Briece ve ekibiyle çıktığı akşam yemeğinden sonra aniden ortadan kaybolur. Hayatından endişe eden annesi Eloise polise başvurur. Dedektif Susan Prescott olayı tüm yönleriyle araştırmak için başta Ally'nin annesi ve sevgilisi olmak üzere tüm ekip üyeleri ile görüşmeye başlar. 

Eloise'in bazı sırlar sakladığından ve bazı ekip üyelerinin Ally'ye zarar verebilecek potansiyelde olduğundan şüphelenen Susan araştırmalarını derinleştirdikçe hiç tahmin etmediği bilgilere ulaşır. Bu arada iki cinayet daha işlenir ve bu cinayetlerin Ally ile muhtemel bağlantısı işleri iyice karıştırır.

Tüm bunlar olurken Ally, hiç bilmediği bir odada çıplak ve bağlanmış olarak uyanır. Son hatırladığı; sevgilisi ve ekibi ile yediği yemek ve vereceği konser için duyduğu heyecandır. Neden ve kim tarafından kaçırıldığı ile ilgili en ufak bir fikri yoktur. Ancak saatler ilerledikçe, hayatının gerçek anlamda tehlikede olduğuna hiç şüphesi kalmaz.

İzin Yok; diğer iyi yazılmış benzerleri gibi oldukça akıcı bir kitap. Farklı olan yanı, çok da alışık olmadığımız yazım tarzı. Kitap önce birinci tekil şahıs ağzından anlatılmaya başlansa da sonrasında tüm karakterler kendi hikayelerini, kendi açılarından anlatıyorlar. Örneğin bir bölümde karakter bir şeyi nasıl yaptığını anlatıyor, hemen bir sonraki bölümde başka bir karakterin ağzından bu davranışın dinamiğini öğreniyoruz. Zaten o kadar meraklanıyorsunuz ki cevaplara bir an önce ulaşmak için bölümleri arka arkaya okuyorsunuz. Böylece roman hemencecik bitiveriyor. En sevdiğim!

Yazarın tarzını çok sevdim, kesinlikle takip edeceğim. Size de tavsiye ederim, keyifli okumalar.

4 Haziran 2021 Cuma

Ölüm İçin Seçilmiş-Lisa Jackson (Alvarez & Pescoli #2)

 Serinin ilk kitabı Ölüme Terkedilmiş'in cevaplarının ikinci kitap olan Ölüm İçin Seçilmiş'te olduğundan bahsetmiştim hatırlarsanız. Evet bu kitap bazı şeylere cevap vermiş ancak kıyaslama yapmam gerekirse kesinlikle ilk kitap daha iyiydi. 

Ölüm İçin Seçilmiş-Lisa Jackson

Dedektif Pescoli, çocuklarının velayetini eski kocasına kaptırmış ve deyim yerindeyse çıldırmıştır. Bir hışımla seri cinayetlerin işlendiği yere doğru yola çıkar ancak işler Pescoli açısından hiç de iyi sonuçlanmaz. Zira seri katilin hedefinde bu kez Pescoli vardır. Lastiklerine ateş edilen Pescoli'nin aracı yoldan çıkarak kaza yapar. Artık seri katilin elinde rehin olan Pescoli'nin kurtulması ortağının ve sevgilisinin yapacakları beyin fırtınasına ve işbirliğine bağlıdır.

Seri kitap yazmak cidden ustalık isteyen bir iş ve Ted Dekker bu konuda benim için tüm zamanların favorisi. Her kitabını aynı seviyede beğenmesem de Çember Serisi'ni ortaya çıkaran zekanın neredeyse elle tutulacak kadar somut olduğunu itiraf etmeliyim. Canım benim😊 Dolayısıyla okuduğum serileri ister istemez onunla kıyaslıyorum. Bu kitap maalesef devamlılık konusunda bazı hatalar içeriyor. Mesela ilk kitapta bahsedilen taklitçi katilin bu kitapta tutuklandığından bahsediliyor. Oysa o katil ilk kitapta ölmüştü. Çok önemli bir detay değil ama böyle bir yanlış sonrası tüm kitabı sorgulamaya başlıyorsunuz. Yine Pescoli'nin sevgilisi ilk kitapta serseri kılıklı, çok da güven vermeyen bir tip olarak tanıtılmışken bu kitapta sırılsıklam Pescoli'ye aşık, son derece sağlam karakterli bir kovboy olarak çıkıyor karşımıza. Pescoli'nin mücadelesi, ormandaki sahneler, heyecanlı bir film gibi hızlıca okunuyor. Ancak ilk kitaptaki bazı anlatımların burada tekrarlanması gereksiz olmuş.  Belki ilk kitaba birkaç bölüm eklenip konu orada tamamlanabilirdi. Özetle, yazarın iyi bir editoryal ekibe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.  Bunun dışında akıcı ve hızlıca bitirdiğim bir kitap oldu. Keyifli okumalar.

3 Haziran 2021 Perşembe

Ölüme Terk Edilmiş-Lisa Jackson (Alvarez & Pescoli #1)

 Lisa Jackson, daha önce okumadığım bir yazar. DR'de dolaşırken dikkatimi çekti, üçlü set olarak ortaya koymuşlar, ben de aldım. Aslında belli yazarların çok sevdiğim dedektif karakterleri var. Mesela Lisa Gardner'ın D.D. Warren'ı, Tess Gerritsen'in Rizzoli'si gibi. Lisa Jackson da kendine ikili bir takım yaratmış: Alvarez ve Pescoli. İşte Ölüme Terk Edilmiş, bu ikilinin ilk macerası. 

Ölüme Terk Edilmiş-Lisa Jackson
 

 Montana'nın çok sert geçen kışında, bir seri katil fazla mesai yapmaktadır. Grizzly Falls kasabası yakınlarında, ıssız ormanların arasında arabası ilginç bir şekilde yoldan çıkan kadınları kurtarmakta ve onları kulubesine götürerek tedavi etmektedir. Kadınların güvenini kazanan seri katil, daha sonra onları ormana götürmekte ve çıplak bir şekilde ağaca bağlayarak öldürmektedir.

Dedektifler Alvarez ve Pescoli'nin elinde katilin geride bıraktığı dört ceset ve gizemli notlar haricinde delil yoktur. Üzerlerinde hissettikleri baskıya rağmen dosyada ilerleme kaydedememeleri bir yana, özel hayatlarında da işler yolunda değildir. 

Seattle'da yaşayan Jillian Rivers, on yıldır ölü olduğunu sandığı eşi Aaron'un yaşadığına ilişkin bazı ipuçları almaya başladığında bunun bir şaka olduğunu düşünür. Eşinin ölmeden önce tüm yatırımcıları dolandırmış olması ve cesedinin asla bulunamamış olması da bu fikrini değiştirmez. Eşine çok benzeyen bazı fotoğrafların izini sürmek için Montana'ya gelen Jillian'ın arabasının lastikleri patlar ve Grizzly Falls yakınlarında dik bir vadinin dibine düşer.  Zane isimli bir adam tarafından kurtarılan ve kulubesine götürülen Jillian'ın okuduğu tüm seri katil haberlerine rağmen kurtarıcısına güvenmekten başka çaresi yoktur.

Kitap son derece akıcı ve okuması da keyifli. Tek bir sorun var; kitabın finalinde yer alan tüm soruların cevabının serinin ikinci kitabı olan Ölüm İçin Seçilmiş'te yer alması. Bu nedenle eğer ilk kitabı alıyorsanız diğerlerini de almak zorundasınız. Bu tarz, okuru bir sonraki kitabı almaya mecbur bırakmaya yönelik ticari girişimler çok tatsız aslında. Ama tercih sizin. İlk kitabı severseniz, ikinciyi de ona göre alırsınız. Keyifli okumalar.

2 Haziran 2021 Çarşamba

Sosyopat - Anna Snoekstra

Sosyopat ilginç konusuyla pek çok okurun şans vermeyi tercih edeceği bir ilk kitap. Ancak belki yazarın yetersiz araştırması, belki işi aceleye getirmesi ya da sadece tecrübesizlik nedeniyle bir yavanlık hissetmedim desem yalan olur.

Sosyopat-Anna Snoekstra

Yıl 2014. Genç bir kadın markette hırsızlık yaparken yakalanır ve karakola alınır. Genç kadın polislere  kendisini 11 yıl önce esrarengiz şekilde kaybolan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Rebecca Winter olarak tanıtır. Çünkü, burun çillerine kadar fiziksel olarak Rebecca Winter'a o kadar benziyordur ki, erkek arkadaşı dahi televizyonda kaybolan genç kızın fotoğrafını gördüğünde ikisinin aynı kişi olduğunu düşünür. 

Sahte Bec (gerçek adını asla öğrenemiyoruz), kaybolan Rebecca'nın ailesine teslim edilir. Artık ikiz erkek kardeşleri, düşünceli ebeveynleri, rahat yaşam tarzları ve havalı arkadaşlarıyla ile yepyeni bir dünyaya sahiptir. Böylece hem kaybolan Rebecca'nın başına neler geldiğini öğrenmek hem de hata yapmadan bu yeni hayatın keyfini sürmek için çok tehlikeli bir oyuna başlar. Çünkü Rebecca'nın ortadan kaybolmasına sebep olan kişi, aynı zamanda onun yerine gelen bu genç kızın Rebecca olmadığını bilen tek kişidir. 

Kitap hem kaybolan Rebecca'nın ağzından kaybolmadan önceki günleri, hem de yerine geçen genç kadının ağzından şimdiki zamanı anlatıyor. Sara Shepard'ın Yalan Oyunu'nu da feci şekide anımsatıyor. Mesleki deformasyon sanırım, televizyonda izlediğim programlarda bir mahkeme sahnesinde örneğin, taraflar yanlış yerde durduğunda nasıl sinirleniyorsam, bu kitapta da hırsızlık olayının polis soruşturması aşamasının böyle beceriksizce geçiştirilmesi kızdırdı beni. Yani hırsızlık suçuyla karakola alınıyorsunuz, kimliğiniz yok, yıllar önce kaybolan bir kızın kimliğine bürünüyorsunuz. Arkadaş bir DNA testi, bir kan tahlili, olmadı en basitinden bir parmak izi? Yok, hiç biri yok. İşte bu olmayınca, olay gerçeklikten kopuyor, haliyle çok da gerilimi kalmıyor işin. Karakterlere de çok ısındığımı söyleyemem ama eksiklikleri görmezden gelerek yazarın bu ilk romanına bir şans vermek isterseniz, şimdiden keyifli okumalar!

1 Haziran 2021 Salı

Yoldaki Kız - Monica Byrne


Kitaba geçmeden önce belirtmem gereken bir şey var. Bir kitapta cinsellikle ilgili farklı eğilimler ya da bunların çocuk tacizine varan yansımalarıyla karşılaştığımda, her ne kadar kurgu (!) olduğunun farkında olsam da, midemde istemsiz bir bulantı başlıyor. Bu benim açımdan çok rahatsız edici bir durum. Kitabı okuyalı bir seneden fazla olmasına rağmen, şimdi yazarken bile o his kendiliğinden ve hızlıca geliyor maalesef. Bu da benim bu tür kitapları zihnimde karanlık ve puslu bir görüntü olarak kodlamama yol açıyor. Hatta kitabın konusundan önce o puslu görüntü geliyor aklıma, konusunu hatırlayınca anlıyorum neden böyle hissettiğimi... Anlatabildim mi acaba?

Yoldaki Kız, adından da anlaşılacağı üzere bir yol hikayesini anlatıyor. Küçük bir kız olan Mariama ile  genç bir kadın olan Meena'nın her ikisi de yılanlar tarafından ısırılmış, her ikisi de bulundukları ülkeden kaçmaya karar vermiş ve farklı şekillerde yola çıkmışlardır. Onların uzun, upuzun, arayışlarla, kaçışlarla, mücadeleyle dolu yolculukları bir yerde kesişecek ve hikayeleri birlikte yazılmaya devam edecektir.

Her okuyucu gibi benim için de karakterlerle bağ kurmak çok önemli. Ama bu kitaptaki karakterleri hiç ama hiç sevmedim. Zerre sempati uyandırmadı hiç biri. Hepsinden öte, çocuk tacizinin spirütüel bir deneyim olarak sunulması benim için bu yazarı sonsuza kadar sildi. Okuyup okumamak sizin tercihiniz elbette ancak benim için artık ağzıyla kuş tutsa nafile! Hoşçakalın!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...