10 Haziran 2021 Perşembe

İzin Yok-Diana Hockley

İzin Yok (The Naked Room), Tess Gerritsen severlerin hayal kırıklığına uğramayacağı, bol gerilimli, gizemli ve aynı zamanda Dedektif Susan Prescott serisinin de ilki olan bir Diana Hockley romanı.

İzin Yok-Diana Hockley

Genç, güzel ve başarılı piyanist Ally Carpenter, çellist sevgilisi Briece ve ekibiyle çıktığı akşam yemeğinden sonra aniden ortadan kaybolur. Hayatından endişe eden annesi Eloise polise başvurur. Dedektif Susan Prescott olayı tüm yönleriyle araştırmak için başta Ally'nin annesi ve sevgilisi olmak üzere tüm ekip üyeleri ile görüşmeye başlar. 

Eloise'in bazı sırlar sakladığından ve bazı ekip üyelerinin Ally'ye zarar verebilecek potansiyelde olduğundan şüphelenen Susan araştırmalarını derinleştirdikçe hiç tahmin etmediği bilgilere ulaşır. Bu arada iki cinayet daha işlenir ve bu cinayetlerin Ally ile muhtemel bağlantısı işleri iyice karıştırır.

Tüm bunlar olurken Ally, hiç bilmediği bir odada çıplak ve bağlanmış olarak uyanır. Son hatırladığı; sevgilisi ve ekibi ile yediği yemek ve vereceği konser için duyduğu heyecandır. Neden ve kim tarafından kaçırıldığı ile ilgili en ufak bir fikri yoktur. Ancak saatler ilerledikçe, hayatının gerçek anlamda tehlikede olduğuna hiç şüphesi kalmaz.

İzin Yok; diğer iyi yazılmış benzerleri gibi oldukça akıcı bir kitap. Farklı olan yanı, çok da alışık olmadığımız yazım tarzı. Kitap önce birinci tekil şahıs ağzından anlatılmaya başlansa da sonrasında tüm karakterler kendi hikayelerini, kendi açılarından anlatıyorlar. Örneğin bir bölümde karakter bir şeyi nasıl yaptığını anlatıyor, hemen bir sonraki bölümde başka bir karakterin ağzından bu davranışın dinamiğini öğreniyoruz. Zaten o kadar meraklanıyorsunuz ki cevaplara bir an önce ulaşmak için bölümleri arka arkaya okuyorsunuz. Böylece roman hemencecik bitiveriyor. En sevdiğim!

Yazarın tarzını çok sevdim, kesinlikle takip edeceğim. Size de tavsiye ederim, keyifli okumalar.

7 Haziran 2021 Pazartesi

Körlük- Jose Saramago

 Pandemi döneminin en başında okuduğum ve muhtemelen hayatım boyunca hiç unutamayacağım bir kitap Körlük. Okuyan hiç kimsenin de aklından çıkacağını sanmam. Bana hep işler çığrından çıktığında insanların nasıl vahşileştiğini hatırlatacak...

Körlük- Jose Saramago

Trafik ışıklarında bekleyen bir adam ansızın kör olur. Bu durum için gittiği doktora da körlüğü bulaştırır. Ondan ona, ondan ona derken körlük tıpkı bir salgın gibi her yere yayılır. Bu da günlük hayatın olmazsa olmaz ihtiyaçlarının karşılanmasını imkansız hale getirir. Elektrik ve su kesilir, marketlerde yiyecek kalmaz. Çöpler tüm cadde ve sokakları istila eder. Çünkü artık kimse çalışamamaktadır. Karnını doyuramayan, banyo yapamayan ya da tuvalet ihtiyacından sonra kullanacak su bulamayan insanlar gün geçtikçe daha da kirlenir, yabanileşir. Körlük öldürücü değildir ama insanı insan yapan ne kadar değer varsa zamanla hepsini yok eder. Cinayetler, toplu tecavüzler, yağma gibi suçlar sıradanlaşır. 

Gözleri hala gören yetkililer, körlüğü kendilerinden uzak tutmak için tüm körleri büyük binalara hapsederler. Ancak gruplaşma, çatışma ve şiddetin kol gezdiği, kimsenin kimseye acımasının olmadığı bu yerde hayat özellikle kadınlar için çok zordur. Zira kadınlar, temel ihtiyaçları için bedenleriyle, onurlarıyla sınanmaktadır. 

Herkes nihayetinde kör olur; biri hariç: Doktorun karısı garip bir şekilde bu hastalığa yakalanmaz ancak bu durumu herkesten saklar ve kör taklidi yaparak eşinin yalnız kalmasına engel olur. Hapishaneye onunla birlikte girer ve görmenin avantajıyla çevresindeki insanlara yardım eder. Ancak bu bile onun ciddi acılarla boğuşmasına ve eşi tarafından aldatılmasına engel olamaz. 

Çok çarpıcıydı. Açıkçası bu kitap, beynimin hiç çalışmayan bir noktasını harekete geçirmiş gibi hissediyorum ve garip bir şekilde çok sık aklıma geliyor. Elbette bunda içinde bulunduğumuz şartların etkisi büyük, ister istemez karşılaştırma yapıyorum tabi. Ama bir düşününsenize, tam da şu anda hepimiz kör olsak, elektrik, su kesiliverse, araba kullanamasak, şoförler de kör olacağından toplu taşımaya binemesek, eve bile gidemesek ne yapardık? Marketleri kaçıncı günde yağmalardık ya da en yakındaki evi? Birini öldürme sınırına ulaşmamız ne kadar vaktimizi alırdı? Peki temel ihtiyaçlarımız için neleri feda ederdik? Hala okumayan kaldıysa, kesinlikle tavsiye ediyorum, hoşçakalın.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...