6 Ocak 2020 Pazartesi

Eğer Yaşarsam-Gayle Forman

Ne zamandır okumak istiyordum bu kitabı, yeni yıla kısmetmiş. Bazen size de olur mu? Hani bir kitabın iyi olduğunu, size iyi geleceğini, içinizde bir boşluğu dolduracağını ve uzun zaman sizi etkisi altında bırakacağını daha kapağından anlar, hissedersiniz. Gayle Forman'ın Eğer Yaşarsam'ı bana tam olarak böyle hissettirdi...
İf I Stay-Gayle Forman
Mia 17 yaşındadır ve bu yaşta bir gencin sahip olmak isteyeceği hemen her şeye sahiptir. Onu çok seven bir anne ve babaya, ona tapan minik bir kardeşe, ona aşık bir erkek arkadaşa ve çok iyi çaldığı bir çelloya...
Ailecek program yaptıkları bir gün arabaya binerler ve güle oynaya yola çıkarlar. Mia kulağında sevdiği bir klasik müzik eseriyle uykuya dalar. Gözlerini açtığında müzik hala çalmaktadır. Etrafına bakındığında önce kanlar içinde ve perişan vaziyette yatan kendi bedenini görür. Sonra ise yol kenarına savrulan ve artık hayatta olmayan anne ve babasını... Küçük kardeşini bulmaya çalışır ancak başaramaz ve sağlık ekiplerinin kendi bedenini ambulansa yerleştirmesi üzerine o da ambulansa binerek hastaneye gider.
Mia çok ağır bir ameliyat geçirmiştir ve durumu kritiktir. Yüzü deforme olmuş, pek çok iç organı hasar görmüştür. Haberi alan yakınları ve arkadaşları hastaneye akın eder. Ruhunun bu şekilde serbest olmasını, bedeninin ölümle yaşam arasında sıkışmış olmasına bağlayan Mia, bedeninden ayrıyken maddi ya da manevi olarak hiç bir şey hissedemediğini, hatta anne ve babası için dahi üzülemediğini fark eder. Ancak yaşam savaşı sürerken, kazadan sonra başka bir hastaneye kaldırılan minik kardeşinin öldüğünü öğrenir ve o andan sonra yaşamak için herhangi bir sebebi kalmadığını düşünmeye başlar. Mia yaşamdan koptukça durumu daha da kötüye gider.
Geride kalanların sevgisi Mia'yı hayatta tutmaya yetecek midir, yoksa Mia kaybettiklerinin acısını göze alamayıp her şeyden vaz mı geçecektir?

***
Favori yazarlarımdan Rosamund Lupton'un birkaç yıl önce paylaştığım Ardından isimli romanında da; olaylar komadaki anne kızın ruhlarının ağzından anlatılıyordu. Bu açıdan Eğer Yaşarsam bende dejavu etkisi yarattı diyebilirim. Ama kitapta beni en çok etkileyen şey, yazarın insanı dehşete düşürecek olayları, hiç hazırlık yapmadan, öylece, küt diye ortaya bırakması oldu. Hani bir gerilim filmi izlerken aniden cam patlar ve koltuktan sıçrarsınız ya, onun gibi... Ya da çok hüzünlendiren cümleleri, karakterlere bir anda söyletmesi... Kim'in Mia komadayken kulağına eğilip "Hala bir ailen var." demesi gibi... Bunun gibi detayları çok ama çok sevdim. Günlük hayatta bir alenin kaza yapması, anne ve babanın ölüp çocukların kalması rastlanılan bir durum elbette. Ama bu süreci etkileyici bir romana dönüştürmek çok hoş bir yetenek. İnsanların koma halindeyken, yani ne tam canlı ne de tam ölü oldukları anlar, ruhları etrafta dolaşır mı, bu da üzerinde durulmaya değer bence... Gerçi bir anlığına ruhların gerçekten ortalarda dolaştığını ve bizim de onları görebildiğimizi düşündüm de, hastanelerin yoğun bakım ünitelerine girmeye kaçımız cesaret edebilirdik acaba?🙈 Çok güzel bir romandı, kesinlikle tavsiye ediyorum. Şimdiden keyifli okumalar.💙

25 Aralık 2019 Çarşamba

Klon - Geoffrey Girard

Geoffrey Girard'ın Klon kitabını paylaşmadan önce biraz kandan bahsetmek istiyorum. Eskiden okuduğum kitaplardaki "kan miktarı" beni hiç rahatsız etmezdi. Daha doğrusu, anlatılan hikayeye o denli odaklanırdım ki -hele kitap sevdiğim bir yazara aitse-olaylar anlatılırken şöyle kan akmış, böyle fışkırmış, bu ifadeler gerekli mi yoksa okuyucu iyice dehşete düşsün diye mi yazılmış, çok da düşünmezdim. Ama ilginç bir şekilde, artık abartı kanın beni fena halde rahatsız ettiğini fark ettim. Fizyolojik bir rahatsızlıktan bahsetmiyorum, daha çok yazarın gözümden düşmesi, kitabı son derece basit ve saçma bulmamla sonuçlanan, hikaye iyi olsa bile benim açımdan kitabın bir çöpe dönüşmesine yol açan bir rahatsızlık kastettiğim. İşte Klon bende tamamen bu hisleri uyandırdı.
Klon-Geoffrey Girard
Bir grup bilim adamı, geçmişte yaşamış ve pek çok insanın hayatını karartmış Ted Bundy, Jeffrey Dahmer gibi seri katillerin DNA'larını kopyalayarak, yeni nesil bir biyolojik silah üretmek için kolları sıvar. Kopyalanan DNA'lar ile doğan onlarca çocuk, şahsi durumları hakkında hiç bir şekilde bilgi sahibi olmadıkları gibi, program gereği ve para karşılığı ülkenin çeşitli yerlerinde evlatlık verildikleri aileleri ile sıradan hayatlar sürmektedirler. 
Bilim adamları, kötülüğün genetik miras yoluyla mı aktarıldığı yoksa yetiştirilme tarzından mı kaynaklandığı sorularına cevap aramaktadırlar. Bu nedenle denek çocuklardan bazılarına çok iyi yaşam koşulları sunarken, diğerlerini mümkün olabilecek en kötü ve olumsuz şartlarla yaşamak  zorunda bırakmışlardır. 
O ana kadar kontrol altında tutulan program, deneklerden en tehlikeli olanının gerçekleri öğrenmesi ve neler yapabileceğini bizzat keşfetmek istemesiyle kontrolden çıkar. Artık ülkenin her yerinde saatli bombadan farksız DNA'lar kol gezmektedir ve karşılarına çıkacak sıradan insanların hepsi potansiyel kurbandır. 
Başta da dediğim gibi gereksiz derecede kan vardı, gerçekten sıkıldım. Okuyucuyu dehşete düşürmenin başka ve daha etkili yolları da var malum, Üstelik bu konu daha önce William Landay tarafından Genetik Miras Asla Peşinizi Bırakmaz'da, en iyi şekilde yazıldı. Okumak isterseniz hemen şurada. 
Sonuç olarak bu kitabı kesinlikle tavsiye etmiyorum, bence tam bir zaman kaybı.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...