özet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
özet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Haziran 2016 Cuma

Bahar Piçleri-Katja Rudolph

Bahar Piçleri, tarihte Srebrenitsa Katliamı ile hafızalara kazanan ve Bosna Soykırımı olarak bilinen savaşa tanık olan bir ailenin dramını küçük çocukları Jevrem'in ağzından anlatıyor. Aslında savaşın değil savaş sonrasının ve savaşın ruhlarında bıraktığı derin izlerin hikayesi Bahar Piçleri...

Bahar Piçleri-Katja Rudolph

Tito'nun önderliğinde kurulan komünist Yugaslav Devleti farklı dinleri ve etnik grupları bir araya getirmiştir. Ancak Sovyet Blogunda yer alan Yugoslav Devleti'nde, 1980'de Tito'nun ölümü, 1990'da ise blogun parçalanmaya başlaması ile birlikte, ülke içindeki farklı etnik grupları bir arada tutmak imkansız hale gelir. 25 Haziran 1991'de Slovenya ve Hırvatistan, Eylül 1991'de Makedonya, Nisan 1992'de ise Bosna-Hersek Cumhuriyeti bağımsızlıklarını ilan ederler. Fakat Büyük Sırbistan hayali olan Bosnalı Sıplar , Bosna'da bir Sırp Cumhuriyeti kurduklarını ilan ederek kendi bölgelerinde bulunan Müslüman Boşnaklardan ve Katolik Hırvatlardan bu bölgeyi terk etmelerini isterler.. Bunu hızlandırmak için ise akıl almaz işkence ve katliamlar yapmakta bir sakınca görmezler.
Bu kısa hatırlatmadan sonra romanımıza dönecek olursak...Jevrem , ikiz kız kardeşleri, ağabeyi, müzisyen annesi ve gazeteci babasıyla birlikte yaşamaktadır. Ancak bir gün savaş çıkar ve yetişkin erkekler cepheye gider. Jevrem'in babası ve ağabeyi de gidenler arasındadır. Bir süre sonra ölüm haberleri gelir. Anne perişandır. Yemeden içmeden kesilir. Önce deli gibi piyanosuna sarılırken sonra her şeyden büsbütün elini eteğini çeker. İkizlerden birinin ölümüyle aile iyice sarsılır.
Ailenin büyükannesi ve aynı zamanda ateşli bir Tito hayranı olan Baka, anne, Jevrem ve ikizlerden geriye kalan küçük kız kardeş, başka ailelerle birlikte Kanada'ya göç ederler. Jevrem, göçmen arkadaşlarıyla Bahar Piçleri diye adlandırdığı bir çete kurar. Hırsızlık yapan, evleri basan, sabahtan akşama kadar ot içip alkol alan ve çoğu zaman hayatı dumanların arkasından izleyen Jevrem her daim etrafında görmeye alıştığı babasının hayaleti ve kulağında Baka'nın gençlik hikayeleriyle büyür, ergen olur, aşık olur, suçlu olur, mahkum olur...

Jevrem'in doğru yolu bulmakla temelli yitip gitme arasında verdiği mücadele oldukça maceralı ve tatmin edici. Kitap gerçekten çok yoğun yani öyle hemen okudum bitti diyemiyorsunuz, elinizde günlerce kalabilir bu nedenle. Biraz yordu beni ama okuduğum için de mutluyum. Vaktiniz varsa tavsiye ederim, keyifli okumalar...

24 Mayıs 2016 Salı

Hayal Evinin Son Kapısı-Robert-Liparulo

Hayal Evi Kralları serisinin 6. ve son kitabı ile karşınızdayım. Yine çok heyecanlı, sürükleyici, son sayfaya kadar temponun hiç düşmediği çok eğlenceli bir roman olmuş. 

Hayal Evinin Son Kapısı-Robert-Liparulo

Daha önceki bölümlerden hatırlanacağı üzere King Ailesi kaçırılan annelerini bulmak için yeni taşındıkları gizemli evin farklı dünyalara açılan geçitlerini kullanarak maceradan maceraya sürüklenmişler ama her defasında elleri boş dönmüşlerdi. 

Bu defa istikamet Atlantis! David ve Xander yine defalarca kez ölümle burun buruna gelecek, yara bere içinde kalacaklar, sürekli kaçacaklar ve daha dinlenmeden bu kez ailenin geri kalan üyeleriyle birlikte başka zamanlara, başka mekanlara sürüklenecekler. Bakalım annelerini bulabilecekler mi?

Açıkçası çok hoşuma gitti bu seri. Olaylar resmen hızlı tren şeklinde cereyan ediyor ve bu nedenle de okuyucu hiç sıkılmıyor. Çocukluğumuzun cumartesi sabahları tv'de yayınlanan filmlerine benziyor. Hani şu ailecek izlediğimiz, hafif korku bol macera içeren çocuk filmlerinden bahsediyorum. Alınız ve okuyunuz efendim, tavsiye ederim:)

27 Nisan 2016 Çarşamba

Hükümdar-Ted Dekker/Tosca Lee

Vee mutlu son! Faniler Kitabı'nın 3. ve son romanı Hükümdar'ı nihayet bitirdim. Aslında bir süre daha okumayıp kendime o yaptığım o tatlı eziyeti sürdürme niyetindeydim ama dayanamadım. Gerçi yazıyı bitirince de seri resmen bitti diye üzüleceğim, biliyorum ama napalım:)

Hükümdar-Ted Dekker/Tosca Lee-Faniler-Kitabı
İkinci Kitap olan Ölümlü'de, Rom ve arkadaşları Roland'ın liderliğindeki göçebelere katılmış ve Kirli Kanlılara karşı Jonathan'ı korumayı görev edinerek, Jonathan'ın 18. yaş gününde onu hükümdar yapmaya kilitlenmişlerdi. Ancak Jonathan Kirli Kanlıların lideri Saric tarafından bir kılıçla ortadan ikiye bölünmüş ve feci şekilde öldürülmüştü. Saric ise geleceği müjdelenen ve kutsal bir varlık olan Jonathan'ı öldürdükten sonra tüm vasıflarını kaybetmiş ve çölde kaybolmuştu. İki gurup birbirini kırıp geçirirken bu işten karlı çıkan Feyn tahta çıkmış ve tüm dünyada terör estirmeye başlamıştı.
Üçüncü kitapta ise tüm düzen değişmiş. Roland önderliğindeki göçebeler artık kendilerini Ölümsüz , Rom, Jordin ve arkadaşları ise Ölümlü olarak adlandırıyor. Feyn sürekli Kirli Kanlı yaratıyor ve sayısı on binleri aşan bir ordu kurmakla meşgul. Ölümlülerin artık eskisi gibi karanlıkta her şeyi net görmek, kilometrelerce ötedeki fısıltıları duymak gibi olağanüstü yetenekleri yok. Sadece belli belirsiz bir öngörüleri var, yani olay gerçekleşmeden birkaç saniye önce o olayı kısa bir anlığına görüyorlar. Ölümsüzler ise fırtına gibiler. Tüm algıları sonuna kadar açık ve mükemmel derecede hızlılar. Savaşırken son derece güçlüler. Feyn'in laboratuvarda ürettiği Kirli Kanlılar ise son derece yapılı, güçlü, iyi savaşan, bildiğimiz insan görünümünde robotlar aslında. Ama en önemlisi bu robotik arkadaşların Feyn'e sarsılmaz bir sadakatle bağlı olmaları çünkü damarlarındaki kan Feyn'e ait. Yani Feyn yaratıcı, Kirli Kanlılar ise yaratanlarına kanla bağlı köleler. 
Nihayetinde bu üç grup karşı karşıya geliyor çünkü Ölümlülerin simyacısı tüm Kirli Kanlıları ve Ölümsüzleri hızlı bir şekilde öldürecek, hava yoluyla yayılan bir virüs yaratıyor. Jordin Roland'a, Rom ise Feyn' de doğru yola çıkıyor. Sonrası gelsin heyecan, gitsin macera. Nefes almadan okudum. Daha önce de belirtmiştim, Faniler Kitabı ile Çember Serisi birbirine çok benziyor ama kan, virüs, göçebelik gibi aynı unsurların iki seri toplamda 7 kitaplık bir hikayeye fazlasıyla yetmesi, bambaşka karakterlerle bambaşka öyküler doğurması, yaratıcılık değil de nedir? Bayıldım, çok güzeldi. Umarım Ted Dekker bunun gibi sayısız seri yazar da bizim de gözümüz gönlümüz bayram eder. Keyifli okumalar:)

20 Nisan 2016 Çarşamba

Banyan Ağacının Gölgesinde-Vaddey Ratner

Uzun zamandır okuduğum en hüzünlü, en kalp kırıcı, en boğazımı düğümleyen ve neredeyse hıçkırarak ağlamama sebep olan bir romandı. Gerçek bir hikayeye dayanan Banyan Ağacının Gölgesinde, uzun süre aklımdan çıkmayacak, kesin!

Banyan Ağacının Gölgesinde-Vaddey Ratner

Roman, Kamboçya'da Khmer Rouge denilen Kızıl Khmerlerin başa geçtiği 1975-1979 yılları arasında yaşanan soykırımı ve trajediyi 7 yaşındaki kız çocuğu Raami'nin gözünden anlatıyor.
Raami'nin babası aslında bir prens, aynı zamanda şair. Annesi ise çok güzel bir kadın. Küçük bir kız kardeşi var; Radana. Raami küçükken çocuk felci geçirdiğinden bir ayağı topal. Bu nedenle de hep bir gün annesi gibi güzel ve zarif olmayı hayal ediyor, öyle olamayacağını bile bile. Bazen küçük kardeşinin kusursuzluğunu kıskanıyor ama özünde çok masum, çok naif, çok iyi yürekli ve çok olgun bir kız Raami.
Annesini çok seviyor Raami ama babasına ve onun yazdığı şiirlere karşı da büyük bir aşk besliyor. Zaten sayfalar arasında gezinirken Raami hayatı çoğu kez babasının şiirleriyle betimliyor. Bu da benim çok hoşuma gitti açıkçası.
Günlerden bir gün bu kahrolası Kızıl Khmerler yönetimi ele geçiriyorlar ve bir anda ülkede iç savaş patlak veriyor. O güne kadar korunaklı, zengin ve ayrıcalıklı bir hayat süren Raami ile ailesinin sürgünü de böylece başlamış oluyor. Khmerler, önce herkesi yaşadığı mekandan koparıyor, sonra aileleri parçalıyor ve son olarak da herkesi aç bir şekilde ama gerçekten bir şekilde deli gibi pirinç tarlalarında çalıştırıyor.
Raaminin ailesi oldukça kalabalık ve oradan oraya savrulurken istenmeyen parçalanmalar yaşanıyor. Kimliklerini gizleseler bile Raami'nin babasının bir prens olduğu ortaya çıkıyor ve hikayedeki acı katlanarak büyüyor.
Burada ufak bir spoiler var.
Benim için kitabın en acı bölümü Radana'nın sıtmadan hayatını kaybetmesi ve annesinin çektiği acıyı ifade eden sözleriydi. Yazıların altını çizme huyum yok ama bu kitapta kendimi zor tuttum. Bunlardan biri olan; annesinin Radana'nın ölümü üzerine, "mezarının nerede olduğunu öğrenmek istemiyorum, öğrenirsem kendimi de onun yanına gömerim" sözü mesela... Beni mahvetti. Evlat acısının büyüklüğü bundan daha iyi nasıl tarif edilir bilmiyorum. Ya da Raami'nin annesinin kendisiyle konuşmaması üzerine yanına yatıp ona sarılıp "anne" demesi... Anne olmasaydım, her çocuğun yerine kızımı koymasaydım muhtemelen böyle etkilenmezdim ama artık bunun tersi mümkün değil.
Anlatılan acının yoğunluğu, açlığın boyutu o kadar gerçek ki...Okurken Raami'yi beslemek istiyorsunuz, onları ordan çekip kurtarmak istiyorsunuz. Öğrenilmiş çaresizlik karşısında sizin de eliniz kolunuz bağlı kalıyor. Abartmıyorum inanın, roman bahsettiğim duyguların hepsini birebir geçiriyor.
 Özetle; alın, okuyun, okutun. Başlarda roman ağır ilerliyor gibi gelebilir ama öyle değil aslında. İstekli olursanız konu sarıverecek sizi de. Bir de yurt dışı tatil rotanıza Angkor Wat tapınaklarını da eklemeyi unutmayın, o nasıl  büyüleyici bir yerdir, hayran kaldım doğrusu.
Dalları uzadıkça toprağa ulaşıp yeni kökler haline gelen ve romana da adını veren banyan ağacı da bakın şöyle bir ağaçmış. Tek başına orman mübarek:)
banyan-agacı

Keyifli okumalar.


21 Mart 2016 Pazartesi

Gelin Koleksiyoncusu-Ted Dekker

Ted Dekker'ı ne kadar sevdiğimi anlata anlata bitiremedim biliyorum ama bunun tek sorumlusu yazarın birbirinden güzel, süper şahane romanları:) Serileri ayrı güzel, romanları ayrı güzel. Gerilim, esrar, macera ne ararsan var, Gelin Koleksiyoncusu da bunlardan biri. Tam da böyle canım acayip bir gerilim romanı okumak istiyor dediğimde imdadına yetişen sıkı bir roman.

Gelin Koleksiyoncusu-Ted Dekker

FBI özel ajanı Brad Raines, vücutlarındaki tüm kanın topuklarındaki bir delikten boşaltılarak öldürüldüğü dört genç kadının cinayet davası ile ilgilenmektedir. Cinayetleri dini sebeplerle işleyen seri katilin amacı 7 rakamına ulaşmaktır. Bu nedenle kalan 3 kadın öldürülmeden Brad katili bulmalıdır. Ancak elinde dahilikle delilik arasındaki o ince çizgide yürüyen ve dokunduğu ölülerin son anlarını gördüğünü söyleyen Paradise adında bir kadından başka kimse yoktur.

Açıkçası Gelin Koleksiyoncusu,dahi olup da aklını kaçıran kişileri öyle güzel betimlemiş ki hayran kaldım. Hele klinikteki o süper zeki delilerin cinayeti tuhaf yollardan çözdükleri sahne film gibiydi. Hani şey gibi; Ocean's Eleven'daki laser dance sahnesi gibi. Bence bu kitap film olsa akılda kalan sahnelerden biri de bu olurdu:)

Özetle; kitap güzel, konu güzel, sonu da güzel. Ben çok sevdim, size de tavsiye ederim. Keyifli okumalar:)

18 Mart 2016 Cuma

Son Mektup-Karen Kingsbury

Buram buram misyonerlik kokan,  kapağına bakarak satın aldığım ama acayip yanıldığım bir roman Son Mektup...Aslında kitapla ilgili genel olarak sinir olduğum şey, yazarın Tanrıcılık oynaması, yazdığı şeyleri sanki Tanrı söylüyormuş gibi yansıtması. Mesela karakterlerin ne zaman başları sıkışsa hoop İncil'den bir ayet geliyor akıllarına ve durumu toparlayıveriyorlar. Ama akıllarına ayetin gelmesi Tanrı'nın onlarla konuşması gibi gösteriliyor ve bu bence çok itici. Anladım, yazar inançlı bir insan ama inançlı olması onun yazdığı kitapları kutsal hale getirmiyor neticede. Bilemiyorum,daha önce de denk geldim misyonerlik romanlarına ama hiç biri bu kadar sinir bozucu değildi.

Son Mektup-Karen Kingsbury


Konusuna gelirsek, iki çok yakın arkadaşın kısıtlı bütçeyle dünyayı değiştirecek bir film yapma hikayelerini anlatıyor. Filmin konusu elbette yine misyonerlik faaliyetleri. Film çekimleri sırasında abuk sabuk bir sürü aksilik oluyor ki bence hiç biri yaratıcı değildi, sanki sırf kitap dolsun diye uydurulmuş bir sürü olay anlatılmış. Ama  dediğim gibi akıllara bir anda geliveren ayetler ve toplu dua seansları ile olaylar tam da artık her şey bitti derken çözülüveriyor. 

Çok sıkıldım, bitsin diye son sürat okudum. Muhtemelen bu yazarla yolum bir daha kesişmeyecek. Eh, haliyle tavsiye falan etmiyorum. Çünkü hiç sevmedim seni süt oğlan!

17 Mart 2016 Perşembe

Geçmiş Uzakta Bir Deniz- Barbara Delinsky

Konusu oldukça farklı, sürükleyici, elimden pek de bırakmadan hemen okuyup bitirdiğim bir roman Geçmiş Uzakta Bir Deniz...

Geçmiş Uzakta Bir Deniz- Barbara Delinsky

Charlotte ve Nicole çok yakın iki çocukluk arkadaşıdır. Charlotte dünyayı gezip bir gazete için yazılar hazırlamaktadir. Nicole ise ünlü bir doktorla evlenip yemek tarifleri yayınladığı meşhur bir blogun sahibidir. (Açık söylemek gerekirse Nicole'un bloguna gösterdiği özen ve titizlik biz blogger camiasına ders olacak nitelikte:)Yıllar bu iki dostu farklı yerlere sürüklese de bağları hiç kopmamıştır.

Nicole bir yayınevinden yemek kitabı teklifi alır. Ancak bu, Nicole'un tek başına altından kalkabileceği bir iş değildir. Çünkü Nicole çocukluklarının beraber geçtiği Maine'deki Quinnipeague adasının yöresel tariflerini kitaplaştıracaktır ve hem tarifleri toplaması, hem tarif sahipleriyle röportaj yapması, hem bu röportajları düzenleyip tüm yemekleri ayrı ayrı fotoğraflaması hem de hiç aksatmadan bloguna düzenli yazı eklemesi gerekmektedir. Nicole Charlotte'dan yardım ister çünkü röportaj yapmak onun işidir ve bu konuda gerçekten üstüne yoktur. 

Charlotte adaya gelir ve büyük bir hızla çalışmaya başlarlar. Ancak artık iki yetişkin kadın olan eski dostların birbirlerinden sakladıkları sırları vardır ve bu sırların ortaya çıkması iki kadının ilişkisini sonsuza kadar değiştirecektir. 

Başta da dediğim gibi, oldukça farklı bir konusu var. Ben çok keyif aldım, tavsiye ederim. Keyifli okumalar...

Son Pişmanlık-A.L. Jackson

Fazla edebi bir değere sahip olmayan, hemencecik okunup biten ama temiz bir türkçeyle çevrilmiş ve koşu bandında bana eşlik etmesinden memnun olduğum bir roman Son Pişmanlık...


Son Pişmanlık-A.L. Jackson
Elizabeth çok güzel ama yoksul, Cristian ise -evet bildiniz- çok yakışıklı ve zengindir. İki genç de hukuk fakültesine devam etmekte ve birbirlerini deli gibi sevmektedirler. Cristian okul bitince babasının hukuk şirketinde çalışacak ve bir yıldız gibi yükselecektir. Ancak Elizabeth'in hamile kalması, dahası çocuğu doğurmaya karar vermesi tüm planlarını altüst eder.

Çocuğu aldırması için yaptığı baskılar neticesinde Elizabeth Christian'ı terk eder. Çocuğunu doğurur ve çok zor şartlarda ve hayallerinden çok uzakta bir işte çalışarak kızını beş yıl boyunca tek başına büyütür. Ama sonra bir şey olur. Christian tam 5 yıl sonra karşısındadır. Pişmandır, üzgündür ve kızına ilk görüşte aşık olmuştur. Ancak Elizabeth'in affetmeye hiç niyeti yoktur.

Sabun köpüğü bir roman. Okuyun efendim, gündem yeterince ağır, hafiflersiniz biraz. Keyifli okumalar.

22 Aralık 2015 Salı

Ölüme 5 Kala- Mark Billingham

Aslında iyi ve sürükleyici bir konuya sahip olan ancak çevirisinden mi kitabın orijinalinden mi kaynaklandığına bir türlü karar veremediğim, biraz karışık bir kitap Ölüme 5 Kala. 

Ölüme 5 Kala- Mark Billingham

Thorne yaşanan bir olay nedeniyle dedektiflikten alınmış ve rütbesi sıradan bir polis memuruna düşürülmüştür. Bu olaya karışan Helen ve onun oğlu Alfie ile birlikte yaşamaktadır. Thorne içinde bulunduğu durumu kabullenmekte güçlük çekmekte ve bir çeşit bunalım geçirmektedir.

Bu arada yaşlı bir çift intihar ederler. Olay yerini inceleyen Thorne, olayın intihar olmadığından emindir ancak eksik parçayı bir türlü bulamamaktadır. Meslektaşları ise Thorne'u çok da ciddiye almamakta, olayın intihar olduğunda ısrar etmektedirler. Nihayetinde Thorne, gözden kaçan ve olayın cinayet olduğunu ortaya koyan iyi bir ipucu yakalar ve katilin peşine düşer. 

Yaşlı çifti başka yaşlı insanlar izleyecek ve ortaya intihar gibi görünen pek çok cinayet vakası çıkacaktır. Thorne ise gizlice yürüttüğü soruşturma ve tekrardan dedektifliğe dönebileceği umuduyla işin peşini bırakmayacaktır.

Mark Biilingham'ın seri haline getirdiği Tom Thorne karakterinin yer aldığı epey kitabı var ancak Türkçe'ye çevrilen bu kitap 11. Thorne romanı. Çeviriye neden ilk kitaptan başlanmamış, gerçekten ilginç. Dolayısıyla geçmişte yaşanan olay ve kişilere yapılan atıfları zerre anlamadım. Mesela Thorne'un rütbesini düşüren olay, muhtemelen daha önceki serinin ana konusu ve birlikte yaşadığı Helen ile de o olaydan sonra birlikte olmaya başlamışlar. Ama Türkçe'ye çevrilmediğinden kesin bilemiyorum tabii, sadece tahmin benimki. Bir de karakterlerin cinsiyetini ancak o anki konuşma bitince idrak edebildim ve bir bölümden diğer bölüme geçişler oldukça belirsiz. Arada kopukluk hissi yaratıyor.Kitabın sonu bile çok havadaydı, hiç tatmin etmedi. Ama kötü kitap değil. Sadece keşke tüm seri çevrilmiş olsaydı da ilk kitaptan itibaren okuyabilseydik. Özetle, polisiye romanlardan hoşlanıyorsanız tavsiye ederim. Keyifli okumalar.

Ölümlü-Ted Dekker/Tosca Lee

Faniler Serisi'nin ilk kitabı olan Yasaklı'dan sonra sıra ikinci kitap olan Ölümlü'de. Macera kaldığı yerden devam ediyor.

Ölümlü-Ted Dekker/Tosca Lee

İlk kitapta Rom ve arkadaşları yaşlı bekçinin kendilerine verdiği kanı içmişler ve insanların temelde var olan duygulardan yoksun bırakıldığını, bir nevi yaşayan ölülere döndürüldüğünü anlamışlar ve bu durumu düzeltmek için büyük bir mücadeleye girişmişlerdi.
Kehanete göre ayağından sakat olan küçük bir çocuk büyüyecek, lejyon denilen virüsten etkilenmemiş, doğuştan üstün niteliklere sahip kanıyla herkese hayat verecek ve 18 yaşına bastığı gün ülkenin başına geçecektir. Bu çocuğu bulan Rom, çocuk o yaşa gelinceye dek onu korumak zorundadır. Göçebelere katılan, savaş ve savunma taktiklerini öğrenen Rom ve arkadaşları, tahta çıkış gününü iple çekmektedir. 
Bu arada onları bekleyen, sayıları gün geçtikçe artan ve adına Kirli Kanlılar denen büyük bir tehlike adım adım yaklaşmaktadır.
Rom'un çocuğu koruyup koruyamayacağı, çocuğun ülkenin başına geçip geçemeyeceği ise Göçebeler ile Kirli Kanlılar arasında olacak büyük bir savaş sonunda belli olacaktır. 

Ted Dekker'ın Çember Seri'sini okuduysanız, olayların, mekanların, hatta lejyon gibi dünyanın sonunu getirecek virüslerin ne denli benzerlik taşıdığını çok net görebilirsiniz. Bu yüzden o seriyi severek okuyan herkes, Faniler kitabı'na bayılacak. Olayların içine girince insan kitaptaki bir karaktere dönüşüp maceraya katılıveriyor. Bir yazar için de okuyucu için de olabilecek son nokta bu bence. Herkese keyifli okumalar:)

7 Aralık 2015 Pazartesi

Yasaklı-Ted Dekker/Tosca Lee

Ted Dekker'ın tüm kitaplarını çok seviyorum. Mevzu fantastik türde seri yazmak ve hayal gücü ise, onun üzerine pek kimseyi tanımadığımı söyleyebilirim rahatlıkla. Daha önce okuduğum ve burada da paylaştığım Çember Serisi'nden sonra, Ted Dekker'ın Tosca Lee ile birlikte yazdığı Faniler Serisi'ne başlamayı heyecanla bekliyordum. Ve nihayet o gün geldi:)

Yasaklı-Ted Dekker/Tosca Lee

Serinin ilk kitabı olan Yasaklı, gelecek zamandan bahsediyor. Dünya Düzen adı verilen ve başını bir hükümdarın çektiği bir sistem altında birleşmiş. İnsanlar lejyon adı verilen bir virüs nedeniyle korku haricinde tüm duygularını kaybetmişler ve bu da onları bir nevi ölü haline getirmiş. Sevinç, aşk, üzüntü, hırs, umut vs... Bunların hiçbirini hissetmeyen, bunun yanında Düzen'e sonsuz bir sadakat ve korku ile bağlı olan milyonlarca insan.

Rom, kiliselerde şarkı söyleyen, babasını yıllar önce kaybetmiş ve annesiyle sakin bir hayat süren bir şarkıcıdır. Bir gün önünü kesen yaşlı bir adam ona babasını tanıdığını söyler ve bir paket vererek Kale'de esir olarak tutulan Kitap adındaki bekçiyi bulmasını ister. Bunu der demez peşine düşen kale muhafızları, yaşlı adamı oracıkta katleder. Düzen'de cinayet yasaktır ve gördükleri ile şoke olan Rom, kale muhafızlarına teslim olmak yerine paketle birlikte kaçmaya başlar. Ancak bu kaçış, annesinin feci bir şekilde hayatının sonlanmasına yol açar.

En yakın arkadaşı Avra'ya sığınan Rom, onun yanında paketi açar ve paketten babasının da dahil olduğu bekçiler tarafından korunan, içinde 5 kişiye yetecek kadar kan olan küçük bir şişe çıkar. Kandan bir yudum alan Rom, zamanında bir virüsle yok edilen tüm duyularına tekrar kavuşur. Avra'ya duyduğu aşk, annesinin ölümüne duyduğu yas ve acı, babasının mirasını koruma duygusu ve müthiş bir savaşma arzusu...

Artık Rom'un tek hedefi bu ölüler diyarını diriltmektir. Ancak bu yol sandığından daha kanlı olacaktır...

Başta da da dediğim gibi, Ted Dekker her zaman bankodur benim için. Kitapta çok fazla olay var ve özetlemek gerçekten imkansız. O fantastik dünyayı anlamak için okumak lazım zaten. O yüzden bu türü seven herkese kesinlikle tavsiye ederim. Keyifli okumalar...

17 Kasım 2015 Salı

Kağıttan İtiraflar-Elizabeth Wein

Kağıttan İtiraflar, az rastlanır konusu ve anlatım tarzıyla aslında çok okunası ama kötü çevirisiyle insanı oldukça zorlayan bir kitap.

Kağıttan İtiraflar-Elizabeth Wein

Kitap, iki genç İngiliz ve aynı zamanda pilot olan kadının dostluğunu anlatıyor. Kızlardan biri İngiliz casus uçağının pilotu diğeri yolcusuyken, uçak düşer. Yolcu olan kız esir alınırken diğeri güvenli bir yere ulaşmayı başarır. Esir düşen kızdan tüm gizli bilgileri kağıda dökmesi istenir. Açlık, susuzluk ve çeşitli işkenceler arasında kağıt ve kalem kızın tek sığınağı olur ve parlak zekasını da kullanarak itiraflarını sahte karakterlerin, olmayan yerlerin havada uçuştuğu müthiş bir roman şeklinde yazmaya başlar. İtirafları en yakın dostuyla nasıl tanıştığı, ilişkilerinin nasıl geliştiği, çıktıkları seferler yanında; uçak isimleri, havaalanları, kodlar, kod isimler ve sayısız havacılık terimi gibi detaylar da barındırmaktadır. Kitabın ilk kısmında esir kızın ağzından okuduğumuz dostluk hikayesi, ikinci kısımda pilot olan kızın bakış açısıyla anlatılıyor ve birbirlerini göremeseler de ruhen birbirlerine ne kadar yakın oldukları daha net anlaşılıyor. 

Sonu oldukça hüzünlü ama New York Times'ın da "a fiendishly plotted mind game of a novel, the kind you have to read twice" diyerek belirttiği üzere şu anda bile kitabı tekrar okuyup kaçırdığım detayları yakalamak için içimde bastırılamaz bir istek var. Bir de orjinal ismi olan "Code Name:Verity" bence bizde de kullanılmalıydı. Yani kağıttan itiraflar ismi, Verity karakterini tanımlamakta gerçekten eksik kalmış. Başta da dedim, çevirisi bence kötü ama siz bu güzel kitaptan mahrum kalmayın ve mutlaka okuyun. Keyifli okumalar:)

10 Kasım 2015 Salı

Son 10 Saniye-Simon Kernick

Akşamları kanal gezerken denk gelebileceğiniz polisli katilli, bol aksiyonlu filmleri bilirsiniz. Son 10 Saniye işte bu filmlerin kitaplaştırılmış hali.

Son 10 Saniye-Simon Kernick

Sean sivil polistir. Kılık değiştirerek suçluların arasına girmekte ve aylarca onlarla yaşamaktadır. Suçluların işlediği suçları, yasa dışı durumları kayıt altına almakta ve bağlı olduğu birimle koordineli operasyonlar neticesinde suçüstü yaparak suçluları içeri attırmaktadır.Yıllar önce ölen kardeşinin intikamını almak için, şimdi onu öldürenlerin arasındadır ve uzun yıllardır beklediği an nihayet gelmiştir. Sean, polis tarafından yakalanan gece sürüngenini kaçırmak için görevlendirilmiştir.

Dedektif Müfettiş Tina, gece sürüngeni olarak bilinen bir seri katilin peşindedir. En nihayetinde ekibiyle yaptığı bir operasyon neticesinde bu azılı katili yakalayıp içeri atarlar. Ancak bulunan kanıtlar arasında çelişki vardır ve işlenen cinayetlerden en az birini gece sürüngeni işlememiştir. Ciddi şüpheleri olan Tina, gerçeğe ulaşmak için oldukça ağır taşları yerinden oynatmak üzeredir. 

Eh, başroldeki esas hatunla esas kahramanın bir şekilde karşılaşması lazım. O da gece sürüngeni operasyonu sayesinde olacaktır.

Çok sıradan bir kitaptı, her şey o kadar detaylı anlatılmış ki, okuyucuya ilaç için tahmin edecek, hayal kuracak bit kadar bir yer dahi bırakılmamış. Okumasam da olurdu yani. Hani kafa dağıtmak için bile tavsiye edemiyorum, gerisini düşünün siz:)



1 Ekim 2015 Perşembe

6. His-Melissa Foster

Bir kitabın ya da bir filmin ismi 6. His ise, gerileceksiniz kaçarı yok demektir. Bu kitap da insanı gerim gerim geren, son sayfaya kadar sürprizini hiç bozmayan, tahmin edilmesi zor bir finale, okuyucuyu tatmin edecek bir hikayeye sahip. Uzun zamandır ilk defa suçlunun kimliğinde yanıldım ve bundan dolayı acayip mutluyum:)

6. His-Melisa Foster

Molly günlük hayatında ansızın, hiç bir işaret vermeden gelen nöbetler geçirmekte ve bu nöbetler esnasında geleceği görebilmektedir. Yaşadığı kasabada gözlerinin önünde küçük bir kız kaçırılır ancak Molly, gördüğü şeyleri tam olarak yorumlayamaz ve kaçırma olayı Molly'nin hayattan soğumasına, evliliğinin çatırdamasına ve sonunda başka bir yere taşınmasına sebep olacak korkunç bir cinayetle sonuçlanır. Yıllar boyunca Molly zamanında yetişemediği için kendini suçlamaktan hiç vazgeçmez ancak doktor olan eşinin de desteği ve aldığı tedavi sayesinde işleri yoluna koymayı başarır ve kendince bir düzen oluşturur. Ta ki, taşındıkları kasabada başka bir küçük kız kaçırılıncaya kadar...

Bu ikinci kaçırılma vakası ile birlikte Molly'nin yıllardır uğramayan nöbetleri birbiri ardına gelmeye başlar. Ancak Molly bu defa kararlıdır. İlkinde yaptığı hatayı yapmayacak, izleri ve ip uçlarını takip edecek ve bu, sevdiği adamı kaybetmesine mal olsa bile o kızı canlı bulacaktır.

Çok çok güzeldi, filmi çekilse dedim izlerken. Zaten her okuyucu sevdiği romanların yönetmenidir, değil mi? Bir taraftan okuyup bir taraftan gözünüzde canlandırırsınız ve en doğru açıyı, kamerayı kurguyu buluverirsiniz iki cümle arasında:) Tavsiye ederim, keyifli okumalar şimdiden.

1 Eylül 2015 Salı

Evin Hanımı-Alice Taylor

Kitap alışverişimi D&R 'den yapıyorum ama markete her gidişimde o kitap sepetlerine mutlaka göz atar, göz atmakla da kalmaz birkaç tane kitabı da sepetime atarım. Bu kitaplar genelde sabun köpüğü tarzında, kolay okunan, kafa dağıtan türde kitaplar olur.  Evin Hanımı da bu market ziyaretlerinden birinde alındı.

Evin-Hanimi-Alice-Taylor

Kitapta kuşaklardır aynı çiftlikte yaşayan Phelanların hayatı anlatılıyor. Üçüncü kuşak olan Ned Phelan'ın bir kaza neticesinde genç yaşta ölmesi üzerine, karısı Martha, çocukları Nora ve Peter ile emektar Jack tüm çiftliğin tüm işleriyle bir başlarına kalırlar. Bunalıma giren Martha, her şeyden elini eteğini çeker ve odasına kapanır. Yaşlı Jack sağılması gereken hayvanlar, ekilmesi gereken tarlalar, toplanması gereken yumurtalarla ne yapacağını düşünürken, hala Kate çıkagelir ve hiç bir zaman anlaşamadığı Martha'yı silkerek kendine getirir. Bunalımdan çıkan Martha'nın yapacağı ilk şey ise çiftliği satışa çıkarmak olacaktır.

Bu arada kasabaya bir ortaokul açılması için kolları sıvayan Kate ve birkaç kasabalının önünde bazı engeller vardır ve kasabanın geleceği için bu engellerin aşılması gerekmektedir. 

Nora, okulda sürekli olarak ezeli düşmanları Conway'lerin küçük kızları Kitty'nin  taciz ve hakaretlerine maruz kalmaktadır. Ancak babasının ölümünden sonra tüm cesaretini toplayan Nora'nın Kitty için büyük bir sürprizi olacak ve bu sürpriz müdürün odasında sonlanacaktır. 

Phelanları bir türlü hazmedemeyen cadı gelin, suratsız Martha çiftliği satabilecek mi? Kate ve Jack (Titanic gibi oldu!) bu satışı durdurabilecek mi? Nora Kitty'e ne yapacak ve Kitty'nin hayatındaki korkunç sır ne? Kate ve arkadaşları okulu açabilecekler mi? İşte bu soruların cevabı etrafında dönüyor roman. Acelesiz, sakin, hemen okunup bitiveren bir roman. Bu tarzdan hoşlananlar için de iyi bir alternatif. Keyifli okumalar.


Kayıp Kıtanın Kaşifleri-Robert Liparulo

Hayal evi Kralları Serisi'nin beşinci kitabı olan Kayıp Kıtanın Kaşifleri'nde, geçmişin kapıları Xander ve David'i bu defa dünyanın en gizemli kıtasına götürüyor.

Kayip-Kitanin-Kasifleri-Robert-Liparulo

Annelerini ararken büyük annelerine kavuşan King ailesi için macera hız kesmeden devam ediyor. Annelerini kaçıran yaratığın sesinin King ailesinin küçük kızlarının oyuncak ayısı tarafından kaydedildiğinin anlaşılması, dahası kaydedilen bu dilin yüzyıllar önce yer yüzünden silinen Atlantis'e ait olduğunun ortaya çıkması herkesi şaşırtıyor. Yaratığı takip ederek peşinden Atlantis'e giden Xander ve David ise, büyük bir tehlikenin içinde. Taksidian'a yakalanan Xander kurtarılmayı bekliyor, David ise hem kaçmaya devam edip hem de annesini ve abisini kurtarmanın yollarını arıyor.
Söylememe gerek yok sanırım artık, bu seriyi herkese tavsiye ederim, çok eğlenceli:) Keyifli okumalar:)

Zamanın Ötesine Yolculuk-Robert Liparulo

Hayal Evi Kralları toplam 6 kitaptan oluşan bir seri. Karanlık Gölgeler Evi, Ormanın Esrarengiz Gözleri ve Gizemli Kapının Muhafızları'nı paylaşmıştım. Sırada serinin dördüncü kitabı olan Zamanın Ötesine Yolculuk var.

zamanın-ötesine-yolculuk-robert-liparulo

Bu kitapta Xander ve David, geçmişten gelen bir yaratık tarafından kaçırılan annelerini aramaya devam ediyorlar. Annelerini ararken yine sayısız kapıdan sayısız maceraya atlıyorlar. Geçmişin kapıları arasında farklı zamanlara gidip gelen çocuklar, Taksidian tarafından öldürülmeye çalışılan amcaları Jesse'in çocukluğuna gidip ölüm döşeğindeki yaşlı adamın çocuk haliyle tanışıyorlar ve tüm maceranın başlamasına sebep olan bu evin nasıl yapıldığına bizzat şahit oluyorlar.

Daha önce de belirttiğim üzere, içinizdeki çocuğun bazen böyle şeyler okumaya ihtiyacı olabilir. Şahsen 33 yaşında, gayet keyif alarak okuyorum bu seriyi, büyük küçük herkese de tavsiye ederim. Keyifli okumalar:)

24 Temmuz 2015 Cuma

Kır Çiçeği Tepesi-Kimberley Freeman

Son zamanlarda, özellikle Sarah Jio'nun başını çektiği, hem geçmişten hem günümüzden hikayelerin anlatıldığı bir furya var malumunuz. Açıkçası romanlarda bu tarz anlatıma bayılıyorum ve birbirinden tamamen ayrı görünen hikayelerin doyurucu bir kurguyla birleşmesini seviyorum. Kır Çiçeği Tepesi de iki farklı zamandan iki kadının hikayelerini evlerimize getiriyor ve bence bir ilk romana göre son derece keyifli bir tat bırakıyor ardında.

Kır Çiçeği Tepesi-Kimberley Freeman

Emma'nın çocukluğundan beri tek tutkusu dans etmektir ve bu tutkusunun karşılığında çok özemli müzikallerde baş balerinlik olarak görev alır. Çok çalışan, vücudunun tüm eklemlerini ölesiye zorlayan ve hayalindeki tüm gösterilerde sahne alabilmek için eziyet noktasında prova yapan Emma, geçirdiği bir kaza neticesinde mesleğine veda etmek zorunda kalır. Kazadan önce erkek arkadaşından da ayrılan Emma için İngiltere'de yapacak bir şeyi kalmamıştır. Ailesinin yaşadığı Avustralya'ya dönen Emma, büyük annesinin mirasından kendisi için Tazmnaya'da bir ev kaldığını öğrenir ve evi temizleyip satışa hazırlamak için kısa bir süreliğine Tazmanya'ya gitmeye karar verir. Tazmanya'daki evde, büyük annesi yıllar içinde pek çok koli biriktirmiştir. Emma bu kolileri boşaltırken, büyük annesinin herkesin bildiğinden başka bir hayatı olduğunu hisseder ve bu sırrı çözmek için kolları sıvar.

Tarihler 1929 yılını gösterirken, genç ve güzel Beattie, evli bir erkek olan Henry'den hamile kalır. Önce bebekten kurtulmayı düşünse de sevdiği adamla birlikte yoksul bir hayatı da göze alarak Tazmanya'ya kaçarlar. Çiftin Lucy adında bir kızları olur. Başlarda her şey yolunda gitse de, Henry alkol ve kumar alışkanlığından vazgeçemez. Kızına aşk derecesinde bağlı olsa da ailesinin ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Bu duruma daha fazla dayanamayan Beattie, kızını da yanına alarak başka bir kasabaya kaçar ve komşusunun yardımıyla dindar bir kadının yanına yerleşir. Karın tokluğuna çamaşır tamir eden Beattie, kızının ihtiyaçlarını karşılayabilmek için Kır Çiçeği Tepesi denilen bir çiftlikte işe başlar. Ancak bu çiftlik, kasabada günahkarların mekanı olarak bilinmektedir ve çocuğuyla bir başına olan Beattie'nin tüm kasaba halkı tarafından yaftalanması an meselesidir. 

Hikaye çok güzeldi. Ama bir kız annesi olarak Beattie'nin kızından ayrı düşmesi, onu yıllarca göremeden hayata veda etmesi, hele  hele kızına yazdığı ama göndermediği o son mektup beni mahvetti. Salya sümük ağlattı desem daha doğru:) Okuyun efendim, sonra da gidip kızınıza sarılın ve hiç bırakmayın. Keyifli okumalar.

13 Temmuz 2015 Pazartesi

Karanlıkta Islık Çalmak-Lesley Kagen

Lesley Kagen'in daha önce Düş Bahçelerinin Uzağında romanını okumuş, şurada da anlatmıştım. Aynen orada olduğu gibi başrolde yine iki küçük kız kardeş var ve son sayfaya kadar devam eden gerilim okuyucuyu tatmin edecek cinsten.

Karanlıkta Islık Çalmak-Lesley Kagen

Tarihler 1959 yılının yaz aylarını göstermektedir. Babasını kısa süre önce bir trafik kazasında kaybeden 10 yaşındaki Sally, annesi, kız kardeşi Troo, üvey ablası Nell ve annesinin son kocası Hall ile Vliet Sokağında yaşamaktadır. O yaz iki küçük kız arka arkaya tecavüz edilerek öldürülür ve herkesin birbirini tanıyıp güvendiği Vliet Sokağı'nda kapılar kilitlenmeye başlar. Sally bir şekilde sıradaki kurbanın kendisi olduğunu düşünmektedir. Katilin ise Polis Rasmussen olduğundan neredeyse emindir ve bunun için kendince geçerli sebepleri vardır. Ancak uçsuz bucaksız hayal gücüyle meşhur olan Sally, kimsenin kendisine inanmayacağını bildiğinden şüphe ve endişelerinden kimseye söz etmez. Bunun yerine kendi başının çaresine bakmaya karar verir. 

Bu arada Sally'nin annesi rahatsızlanmış ve hastaneye kaldırılmıştır. Durumu ciddi olan annelerini daha fazla beklemeyen üvey babalarının başka bir kadınla takılması, Nell'in ise kendine bir sevgili bulup geceleri dışarıda geçirmeye başlamasıyla iki küçük kız yalnız kalır. Sally hem kendisini hem de kardeşini korumak zorundadır ve sonucu ne olursa olsun, babası ve annesinden sonra kardeşinin yalnız kalmasına izin vermeyecektir. 

Çok keyif alarak okudum kitabı. Bazı yerlerinde kahkaha bile attım. Sonuçta 10 yaşındaki masum bir çocuğun ağzından dinliyorsunuz tüm hikayeyi. Katilin kim olduğunu tahmin etmenize izin vermiyor kitap, çünkü siz 10 yaşında değilsiniz, yani okurken en fazla kahraman kadar düşünme kapasiteniz olduğu için onunla aynı anda öğreniyorsunuz katili de. Bu arada gerilim de çaktırmadan artıyor ve bir bakıyorsunuz ki bir gün içerisinde kitabınız bitivermiş:) Kısacası tavsiye ederim, keyifli okumalar:)

Şeytan ve Şair-John Underwood

İngiliz Edebiyatı ile alakamız ne olursa olsun, hemen herkesin Shakespeare'i duyduğuna, oyunlarında geçen bazı cümlelere ya da karakterlere aşina olduğuna eminim. İşte Şeytan ve Şair, bildiğimiz Shakespeare'in aslında şair falan olmadığını, o çok meşhur oyunların aslında başka bir yazara ait olduğunu ve Shakespeare'in bu oyunların üzerine yatan bir sahtekar olduğunu gerçek belgelere dayanarak anlatıyor ve tüm bilineni tepetaklak ediyor.

Şeytan ve Şair-John Underwood

Üniversitede profesör olan Desmond Lewis, bir süredir tüm dengeleri altüst edecek gizli bir kitap üzerinde çalışmaktadır. California'da bir konferans verecektir ve yola çıkmadan önce uzun zamandır görüşmediği arkadaşı, gazeteci Jake Fleming'i arar ve kitabı hakkında fikirlerini almak için görüşmek istediğini iletir. Ancak kitapla ilgili hiçbir bilgi vermeyen Desmond Lewis, o konuşmadan sonra kitabıyla birlikte ortadan kaybolur.
Lewis'den geriye kalanlar, olayın bir intihar olduğu izlenimini uyandırsa da, Jake Fleming Lewis'in intihar etmediğinden emindir. Bu nedenle tüm işini bir kenara bırakır ve Lewis'in kitabının izini sürmek ve ona gerçekte ne olduğunu bulmak için Londra'ya gelir. Hayali iyi bir tiyatro oyuncusu olmak olan güzeller güzeli kızı Melissa ise Jake'e sonradan katılacak ve baba-kız arı kovanına çomak soktuklarını bilmeden tehlikeli bir maceranın tam ortasına düşeceklerdir.
Kitap son derece akıcıydı, gerçek olaylara dayanması bir yana kurgusu da son derece etkileyiciydi. Çok keyif aldım okurken ve birazcık Grange'in hikayelerini anımsattı bana. Bir de bu anlatılanlar gerçekten doğruysa Shakespeare'e diyeceğim var; "Oğlum Şekspir, adam değilmişsin!" Herkese keyifli okumalar dilerim:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...