özet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
özet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Temmuz 2015 Çarşamba

İt Dalaşı-Markus-Zusak

Markus Zusak'ın Kitap Hırsızı'nı okumayan var mı? Sevdiğim kitaplar listesinde üst sıralarda yer alır kendisi. Yazarın anlatımı, sade ama vurucu cümleleri sanırım sevme nedenim. Bazen iyi bir köşe yazısı okuduğum hissine kapılıyorum hatta. Bu nedenle de Hiç Kimse Sıradan Değildir'i alırken, seveceğimden emindim. İt Dalaşı ise aslında bir üçlemenin ikinci kitabıymış ama ben bunu kitabı aldıktan sonra fark ettim:)
İt Dalaşı-Markus-Zusak
 İt Dalaşı, hayatta bir şey olabilmek için mücadele eden Wolfe kardeşlerin hikayesini anlatırken, geri planda ise her biri farklı bir yaşam kavgası veren aile fertlerinden kesitler sunuyor. Bir tesadüf üzerine kendilerine gelen teklifi değerlendiren kardeşler, arka bahçede amatör olarak sürdürdükleri boks antrenmanlarını ringe taşıyorlar ve bu sayede hem cep harçlıklarını kazanmak hem de kendilerini ispat etmek için bir fırsat çıkıyor karşılarına. Ancak yapacakları son maçın birbirlerine karşı olması, ağabey-kardeş ilişkisinde yeni bir döneme girmelerine neden oluyor. Acaba kazanan kim olacak?

Başta da dediğim gibi çok basit cümlelerle çok derin duyguları anlatabiliyor Markus Zusak. Keyifliydi, tavsiye ederim.

9 Haziran 2015 Salı

Umut Mevsimi-Darien Gee

Darien Gee'nin daha önce okuduğum Dostluk Ekmeği isimli romanından sonra Umut Mevsimi'ni de listeme almıştım. Daha önce de dediğim gibi; bu tarz kafa dağıtan romanları arada okumak lazım ki, gündelik sorunların bir şekilde hallolabileceğini, insan ömrünün üzülmek için çok kısa olduğunu hiç unutmayalım.

Umut Mevsimi-Darien Gee

Aslında bir süredir scrapbook albümler tasarlıyorum ve bu kitabın içeriğinin, daha doğrusu Avalon Kasabası'nın sevimli insanlarını bu defa birleştiren şeyin tam da scrapbook albümler olması benim için hoş bir tesadüf oldu:) Bettie Shelton, kurduğu koleksiyon defteri hazırlama derneği sayesinde kasaba halkını belli günlerde bir araya toplamakta ve onları anılarını bir albüm haline getirmeleri konusunda teşvik etmektedir. Bettie, yaşlı, hafif bunama belirtileri gösteren ama son derece iyi yürekli ve ulaşabildiği herkese bedava albüm kitleri dağıtan bir kadındır. 
Isabel, ayrıldığı eşini bir trafik kazasında kaybetmiştir. Ancak Isabel'i asıl yıkan eşinin başka bir kadınla birlikte olarak kendisini aldatması, üstelik o kadından bir çocuk sahibi olmasıdır. Sorun şu ki; Isabel ve eşi yıllarca çocuk sahibi olmaya çalışmış ancak başarılı olamamışlardır. Isabel artık Avalon'da yapacağı hiçbir şey olmadığına karar verir ve evini satışa çıkarır. 
Ava ise Isabel'in eşinin ölmesiyle birlikte hem işini hem de sevdiği adamı kaybetmiştir. Çocuğuyla ayakta durmaya çalışan Ava, ciddi bir geçim sıkıntısı çekmektedir. Sonra bir gün Bettie ile karşılaşır ve o da yaptığı takıların satılacağı umuduyla dernek toplantısına katılmaya karar verir.
Yvonne, son derece güzel, alımlı genç bir kadındır. Gizemli bir geçmişe sahip olması bir yana, Avalon'daki tek kadın tesisatçı olması bile başlı başına gariptir. Isabel ile aralarında başlayan dostluk sayesinde yalnız hayatına biraz renk gelen Yvonne, tesadüfen Bettie'nin bir toplantısına katılır ve koleksiyon defteri hazırlamaktan gerçekten hoşlandığını fark eder.
Frances üç oğlu olmasına rağmen hep bir kız çocuğu sahibi olmayı hayal etmiş ve bunun için de eşiyle birlikte Çinli bir kızı evlat edinmeye karar vermişlerdir. Ancak ciddi rahatsızlıkları bulunan bu çocuğun evlat edinilmesi beraberinde ciddi sorumlulukları da getirmektedir. Her şeyi göze alan Frances, Bettie'nin daveti ile dernek toplantısına katılır ve tüm çocukları için ayrı ayrı anı defterleri hazırlamaya başlar.
Bettie'nin unutkanlığı ona pahalıya patlar ve tüm evi yanarak kül olur. Evsiz kalan, neler olduğunu tam da idrak edemeyen ve hafızasını yavaş yavaş kaybeden Bettie'ye tüm kasaba halkı kucak açar. Etrafındaki herkesi bir şekilde etkileyerek anılarına sahip çıkmalarını sağlayan bu yaşlı kadına Avalon'un güzel insanlarının  büyük bir sürprizi vardır.
Roman gayet akıcı, bir günde okuyup bitirebilirsiniz. Dostluk Ekmeği'ndeki karakterlerin çoğu burada da var. Yalnız ben o romandan Julia'yı özellikle görmek isterdim, merak ettim. Sonuçta ilk kitapta asıl olay onun etrafında dönüyordu. Herkesten bahsedilip de onun atlanması eksiklik olmuş bana göre. Her neyse:) Keyifli okumalar:)



20 Nisan 2015 Pazartesi

Ölüm Şarkısı-P.J. Parrish

İki kız kardeşin takma isimle yazdığı Ölüm Şarkısı, inanılmaz kurgusu ve son sayfalara dek hiç azalmayan temposuyla dört başı mamur bir roman. Aynen filmlerde olduğu gibi kitaplarda da ince detayların verilmesini ve en sonunda bu detayların tamamının bir noktaya bağlanmasını seviyorum.
Ölüm Şarkısı-P.J. Parrish
Gazeteci Matt, yaşadığı yerden farklı bir yer görsün, kabuklarını kırsın diye kız kardeşi Mandy'i yaşadığı şehirde bir süreliğine misafir eder. Kaldığı süre boyunca Mandy'yi konserlere, restaurantlara, kulüplere götüren, gayet iyi bir şekilde ağırlayan Matt, Mandy'nin evine dönmesinden bir gece önce onu dans etmesi için bir bara götürür. Mandy bir gençle dans etmeye başlar. Matt başta endişelense de sonradan Mandy'nin eğlenmesine izin verir. Artık mekanı terk etme vakitleri geldiğinde Mandy lavaboya gider ve son kez o gençle dans etmek ister. Matt dansın bitmesini bekler ancak piste tekrar baktığında ne Mandy ne de o gençten eser vardır. 

Matt, hemen eski sevgilisi aynı zamanda polis olan Nora'yı arar. Mandy'nin resmi polislerce etrafa dağıtılır ve hemen geniş çaplı bir arama başlatılır. Kısa bir süre sonra da cesedi eski bir otel odasında tecavüze uğramış ve sivri bir cisimle bıçaklanmış halde bulunur. Kanında tecavüz hapı olarak bilinen uyuşturucu vardır. Kimse bir şey görmemiş, kimse hiçbir şeyden şüphelenmemiştir. Aklını kaçırmak üzere olan Matt, kardeşinin kendisine verilen eşyalarının arasında bulunan ipodun içerisinde tam da Mandy'nin öldüğü saatlerde yüklenmiş bir rock şarkısı tespit eder. Mandy bu tarz müzik dinlememektedir. Bu durumun tek açıklaması; katilin Mandy'yi öldürdükten sonra ipoduna bir şarkı yüklediği, belki de ardında bir bulmacanın parçası olarak kasıtlı bir iz bıraktığıdır. Şarkının sözlerini dinleyen Matt, kardeşinin cenazesinin ardından Paris'e gider. Paris'te eski bir dostundan yardım isteyen Matt, benzer cinayetlerin olup olmadığını araştırmaya başlar. Ulaştığı sonuçlar dehşet vericidir. Ortada bir değil pek çok cinayet vardır. Ölenlerin hepsi sarışın, mavi gözlü genç ve güzel kadınlardır. Hepsi sivri uçlu bir cisimle öldürülmüştür ve cesetlerin tamamı daire şeklinde harabelere, kalıntılara, eski parklara bırakılmıştır. Cesetlerin yanında bulunan şarkı sözleri ise bir önceki cinayete atıf yapmaktadır. Peki bu son derece donanımlı, engin müzik bilgisine sahip katil kimdir?

Aslında kitabın hepsini anlatmışım gibi duruyor ama inanın, o kadar çok olay yaşanıyor, öyle çok detay barındırıyor ki, bahsettiklerim sadece kısa bir özet:) Tam her şey bitti derken yeniden başlıyor. Bu yüzden endişelenmeyin. Son günlerde kitaplarımın arasında elim sürekli gerilim türünde olanlara gidiyor. Gerilim okumak bana iyi geliyor sanırım:) Ölüm Şarkısı ise bunun için şahane bir tercih, çok sevdim. Hatta birazcık Grangé tadı bile aldım:) Bence filmi çekilmeli. Şiddetle tavsiye ederim, keyifli okumalar.

19 Nisan 2015 Pazar

Bataklığın Kayıp Tanrıları-Elly Griffiths

Bataklığın Kayıp Tanrıları, son derece sürükleyici, gerilim dozu yüksek, türü sevenlerin bir solukta okuyup bitireceği güzel bir roman.

Bataklığın Kayıp Tanrıları-Ally Griffiths

Bekar ve fazla kilolu bir arkeolog olan Ruth, çok fazla insanın yaşamak istemeyeceği, tarihi kalıntıların ve bir bataklığın olduğu, şehirden uzak, küçük bir kasabada hayatını sürdürmekte ve üniversitede çalışmaktadır. Bir gün kaba polis memuru Nelson, bataklıkta buldukları bazı kemikler üzerinde inceleme yapması için Ruth ile bağlantıya geçer. Bulunan kemikler yüzlerce yıl öncesinden bir kız çocuğuna aittir. Ancak araştırmalar ve kazılar devam ederken ortaya çıkan kemikler, sadece geçmişte yapılan acımasız ritüellere, kurban sunma ayinlerine değil son yıllarda ortadan kaybolan küçük kızların akıbetlerine de ışık tutacaktır. 

Sakin bir hayat süren Ruth, kendini bir anda geçmişle şimdinin ortasında, pek çok cinayetin bir adım ötesinde ve daha da önemlisi büyük bir tehlikenin içinde buluverir. Parçaları birleştirerek tarihin tozlu sayfalarındaki şifreleri başarıyla okuyan Ruth, kendi canını tehlikeye attığının farkında değildir. Kayıp kızlar nerededir, başlarına ne gelmiştir? Daha da önemlisi kızları kim kaçırmıştır? Bu soruların cevabı Ruth'u denizle bataklığın birleştiği, gel-gitlerin insanı bir anda yuttuğu fırtınalı bir geceye götürecek, Ruth için gerçek manada bir ölüm kalım savaşı başlayacaktır.

Okurken, özellikle son sayfalarda resmen soluğumu tuttum. Ruth kaçtı ben yoruldum vallahi. Hani bol gerilimli bir film izlerken de olur ya, "hadi be yakalayacak, kaçsana, düşme, önüne bak" falan deriz. Ama başroldeki arkadaş ısrarla düşer ve bizi deli eder. İşte bu kitap resmen o anları size kelimelerle yaşatıyor, adrenalin tavan, benden söylemesi. Anlaşıldığı üzere, kitabı sevdim. Herkese keyifli okumalar:)

7 Nisan 2015 Salı

Kupa Valesi-Andrew Gross

Andrew Gross'un gerçek bir hikayeden, kendi yeğeninin ölümünden esinlenerek yazdığı Kupa Valesi, sürükleyici konusu ile gerilim tarzı romanlardan hoşlananları tatmin edecek bir kitap.
Kupa Valesi-Andrew Gross
Doktor Jay Erlich, karısı ve iki çocuğuyla mutlu mesut bir hayat sürmektedir. Kardeşi Charlie ise Jay kadar şanslı değildir. Charlie, eşi Gabby ve oğlu Evan yardımlarla geçinmekte, zor koşullarda yaşamlarını idame ettirmektedirler. Jay her fırsatta kardeşine maddi destek sağlamakta ancak bu, durumlarını düzeltmeye yetmemektedir. 

Psikolojik tedavi gören, son zamanlarda ise saldırganlaşan Evan, tedavi gördüğü rehabilitasyon merkezinden ayrılır ve bir uçurumdan atlayarak intihar eder. Kötü haberi alan Jay, olayın ayrıntılarını öğrenmek ve kardeşinin acısını paylaşmak için Charlie ve ailesinin yaşadığı şehre gelir. Olay intihar gibi görünmekle birlikte birbiriyle çelişen bazı durumlar vardır. Öncelikle ne Charlie ne de Gabby, Evan'ın intiharına inanmamaktadır. Ayrıca olay esnasında, Evan'ın ayakkabılardan biri düşmüş ve halen bulunamamıştır. Şüphelerinin peşinden giden Jay, çok şaşırtıcı bağlantılara ulaşır. Evan'ın ölümü sıradan bir intihar değil, Charlie'nin geçmişinde yaptığı hatalara dayanan bir cinayettir. Ancak cinayeti işleyenlerin asıl hedefi Charlie'dir ve Charlie'ye hatasının bedelini ödetmek için ellerinden geleni yapacaklardır. 

Jay'in araştırmaları onu sapkın bir tarikatın liderinden geçmişte yaşanan bir katliama, babalarından çocukluğunda tanıdığı bir adama, Charlie'den kendi oğluna kadar pek çok noktaya sürükleyecektir. Bakalım hem ailesini hem kariyerini bir anda tehlikeye atan Jay, Evan'ın ölümünün ardındaki sır perdesini aralayıp Charlie ve Gabby'ye yardım edebilecek midir?

Başta da dediğim gibi, dili akıcı, sürükleyici bir roman. Kurgusu güzel ve yazarın kendi yeğeninin ölümünden esinlenmiş olması da ayrıca dikkat çekici. İyi bir macera filmi gibi ancak sonu tahmin edilmeyen, ters köşeye yatıran bir hikayesi yok. Ben yine de sevdim, okurken eğlendim ve de bol bol gerildim:) Tavsiye ederim.

16 Mart 2015 Pazartesi

Dostluk Ekmeği-Darien Gee

Son zamanlarda bir furya halini alan örgü örenler, aşçılık dersi alanlar, yemek pişirenlerden sonra bu defa başrolde insanları bir şekilde birbirine bağlayan mayalı bir hamurun hikayesi var. Dostluk Ekmeği, sıradan insanların gündelik hayatlarını anlatan ve şu sonu mutlu biten romanlardan.

Dostluk Ekmeği-Darien Gee

Julia 5 yıl önce oğlunu kaybetmiştir ve bu acıyla baş etmekte hiç bir zaman başarılı olamadığından en yakınları dahil tüm çevresiyle ilişkisini kesmiştir. Eski dostlarıyla görüşmemekte, oğlunun ölümünden sorumlu tuttuğu kız kardeşinin 5 yıldır yüzünü görmemekte ve eşiyle iki yabancı gibi yaşamaktadır. Bir gün kapısının önünde mayalı bir hamur ve bir tarif bulur. Kızıyla tarife göre hamuru pişiren Julia, nefis bir ekmek elde eder.  Bu ekmek herşeyin başlangıcı olur. Tarife göre; mayalı hamur 10 gün boyunca beslenmeli ve 10 günün sonunda hamur dörde bölünmelidir. Bir parçası pişirilen hamurun kalan parçaları dostlara, tanıdıklara dağıtılmalıdır. Böylece herkes bu lezzetli ekmekten tadabilir.

Madaleine Davis, eşini kaybetmiş, üvey oğluna ulaşmaya çalışan ve bir taraftan da Avalon'da şirin bir cafe işleten yaşlı bir kadındır. Hannah De Brisay ise eşinin ihanetine uğramış ve boşanma arifesinde olan genç bir çellisttir. Bu üç kadının Madelein'in çay salonunda bir araya gelirler ve aralarında pek çok insanın hayatını etkileyecek mükemmel bir dostluk başlar. 

Önceleri kontrolsüz bir şekilde artan ekmek hamurları tüm kasaba sakinlerinin canını sıkarken, yaşanan bir sel felaketi Avalon'un tüm kadınlarını bir araya getirecek, mayalı hamurlar ekmeklere dönüşecek ve tüm ülkede yankı uyandıran büyük bir yardım organizasyonunu hayata geçirecektir. 

Kafa dağıtmaya birebir, keşke gerçek hayatta da işler bu kadar kolay ve hızlı yoluna girse dedirten pamuk şeker bir roman. Keyifli okumalar.

15 Saniye-Andrew Gross

Son sayfasına kadar heyecanın hiç eksilmediği, kalın bir kitap olmasına rağmen sayfaların su gibi aktığı keyifli bir roman 15 Saniye.

15 Saniye-Andrew Gross

Henry Steadman, mesleğinde gayet başarılı bir plastik cerrahtır. Sahip olduğu klinik zinciri sayesinde muazzam bir servete, hatırı sayılır bir şöhrete ve rahat bir yaşama sahiptir.  Konuşmacı olarak davetli olduğu bir konferans için şehirden ayrılan Henry, uçaktan iner inmez kendisine bir araç kiralar ve konferanstan önce golf oynamak için sözleştiği eski dostu Mike ile buluşmak üzere yola çıkar. Ancak saçma bir nedenle polis tarafından önü kesilir ve Henry'nin bir türlü anlam veremediği olaylar da böylece başlamış olur. Bazı kuralları ihlal ettiği gerekçesiyle ceza kesen polis, o sırada yoldan geçen bir araçtan açılan ateş sonucu vurulur. Henry, yardım etmek için polis aracına gider ancak polis ölmüştür ve elinde Henry'ye kesilen ceza makbuzu bulunmaktadır. Bir anda cinayetle suçlanabileceğini fark eden Henry, hemen oradan uzaklaşır. Ancak ateş açılan arabayı kimse görmezken, Henry'nin ölü bir polisin bulunduğu araçtan uzaklaştığına pek çok kişi şahit olmuştur. 

Henry, yardım istemek için Mike'a gider ancak Mike da öldürülmüştür. Saniyeler içinde tüm hayatı alt üst olan ve tam bir çıkmaza giren Henry, artık aranan bir katil zanlısıdır. Bu sırada Henry, tanımadığı bir adamdan telefon alır. Telefondaki ses, Henry'nin canından çok sevdiği kızının elinde olduğunu ve eğer yakalanırsa ya da kızının kaçırıldığı haberi duyulursa, kızını öldüreceğini söylemektedir. Henry'nin artık yapacabileceği tek şey; doğru ipuçları üzerinde ilerleyip bir an önce kızını bu psikopattan kurtarmaktır.

Polisiye ve gerilim türünden hoşlananlar için fazlasıyla tatmin edici bir kurgusu var. Bol aksiyonlu bir film tadı bırakıyor damakta. Tavsiye ederim. Keyifli okumalar. 

24 Şubat 2015 Salı

Kuğu-Gudbergur Bergsson

İzlandalı ödüllü yazar Gudbergur Bergsson'ın 9 yaşında bir kızın uçsuz bucaksız hayal dünyasını anlattığı Kuğu, büyükler arasında yapayalnız kalan küçük bir beyinin düşüncelerinin nerelere uzanabileceğinin de resmini çiziyor adeta.

Kuğu-Gudbergur Bergsson
Hırsızlık yaptığı için ailesi tarafından cezalandırılan ve evinden uzakta, bir çiftlikte yaz boyu çalışmaya gönderilen 9 yaşındaki kız, bir taraftan yabancıların arasında yalnızlıkla baş etmeye çalışırken diğer taraftan çiftliği, çiftliğin sahibi çiftçiyi, çiftçinin karısını, kızını ve ırgatı tanımaya çalışıyor. Kızın sığınabildiği tek yer ise, son derece güçlü olan hayal dünyası.

Aslında bu kitap hakkında tarafsız bir yazı yazmak için kendimi zorluyorum ama aslında gerçek düşüncelerim şöyle: Bir kere ben de bir kız evlat sahibiyim. 9 yaşında tırnak kadar çocuğun dağın başında, elin çiftçisiyle, ırgatıyla işi ne? Kaldı ki ırgat tam bir sapık bence ve resmen kızı kullanıyor. Ama zavallıcık doğal olarak bir şey bilmediğinden, ırgatın tüm o edepsiz tavırlarını son derece masumane yorumluyor. Ayrıca ne köymüş arkadaş, herkes mi uçkur düşkünü olur, hadi oldu, bunu festivale çevirmenin manası ne? Çocuğunu nereye gönderdiğine bir bak ama değil mi, ay çok sinirlendim!

Çocuklarla ilgili her türlü istismar -bu roman olsa dahi- bende uzun süreli üzüntü yarattığından, dünyanın bir yerinde tam da şu anda bir çocuğun gerçekten o şekilde zarar gördüğü hissi yakamı hiç bırakmadığından sevmedim bu romanı. Bunun gibi hiç bir romanı da sevmeyeceğim. Dünyanın tüm ödüllerini alsa da fark etmez!

10 Şubat 2015 Salı

Kan Gölü-Tess Gerritsen

Tess Gerritsen kitaplarını okumayalı uzun zaman olmuştu. Açıkçası okuduğum yazarları özlemeyi seviyorum. Yani piyasada bir anda onlarca kitabını gördüğüm yazardan bir süre uzaklaşmayı daha doğru buluyorum. Kan Gölü de işte o uzun araya bir es vermek için seçtiğim, okumayı özlediğim Tess Gerritsen klasiklerinden biri.

Kan Gölü-Tess Gerritsen

Doktor Claire, eşinin ölümünden sonra oğlu Noah'ın ergenlik problemlerine ve yasa dışı işlere karışmasına daha fazla tahammül edemez ve tebdili mekanda ferahlık vardır diyerek oğluyla beraber Locust Gölü kıyısında yer alan şirin bir kasabaya taşınır.. Annesinin kendisine danışmadan böyle büyük bir karar almasını kabul edemeyen Noah, annesinden giderek uzaklaşır ve Claire'in zamanla daha iyi olmasını beklediği  ilişkileri, tartışmalarla yıpranan ve giderek birbirine yabancılaşan bir anne-oğul ilişkisine dönüşür.

Claire sadece oğlunun sorunlarıyla değil, eski doktorlarına gönülden bağlı olan ve kendisini asla bir doktor olarak kabul etmeyen kasana halkının ön yargılarıyla da boğuşmaktadır. Taşınalı aylar olmuştur ve halen çok az hastası vardır. Bir gün Claire'in hastalarından bir çocuk bir katliam gerçekleştirir. Bu feci olay, kasabadaki gençler arasında virüs gibi yayılacak bir şiddet, kavga ve cinayetler silsilesinin başlamasına sebep olur .

Claire, kasabanın huzurunu kaçıran ve dahası oğlunu bile etkisi altına alan bu olayların sebebini araştırmaya başlar. İp uçları onu, kasabanın can damarı olan Locust Gölüne götürecektir. Ancak turizm gelirlerinden olmak istemeyen kasaba halkını gerçeklere inandırmak hiç de kolay olmayacaktır.

Tess Gerritsen'in romanlarında anlattığı hikayeler bir yana, doktor olması sebebiyle verdiği tıbbi bilgiler cidden enteresan ve sayesinde çok şey öğrendiğimi itiraf etmeliyim. Ellerine sağlık diyorum ve tıbbi gerilim seven herkese tavsiye ediyorum. Keyifli okumalar.

24 Ocak 2015 Cumartesi

Beyoğlu Rapsodisi-Ahmet Ümit

Verdiği bilgilerle Beyoğlu'nu hiç bilmeyen birini bile canavara çevirebilecek olan Beyoğlu Rapsodisi, Ahmet Ümit severlerin keyif alacağı bir polisiye.

Beyoğlu Rapsodisi-Ahmet Ümit

Babadan kalma tekstil işini başarıyla sürdüren Selim, sigortacılık yapan ama fotoğrafçılığa merak salan Kenan ve bir baltaya sap olamayan, karısının gölgesinde ezilen Nihat, Beyoğlu'nda büyümüş üç eski arkadaştır. Açtığı sergilerin yeteri kadar ilgi görmemesi üzerine, Kenan Beyoğlu'nda işlenen cinayetleri tekrar canlandırarak fotoğraflarını çekmeye ve bu fotoğraflardan bir sergi açmaya karar verir. Gurubun mantıklı elemanı olan Selim başlarına bela getirecek bu fikre şiddetle karşı çıksa da Nihat Kenan'a destek olmakta bir sakınca görmez.

Kenana çalışmaları esnasında iki cinayet mahalli arasında bazı benzerlikler fark eder. Bunun üzerine maktuller arasında başka bağlantılar olup olmadığını araştırmaya başlar ve öğrendiği her yeni bilgi Kenan'ı hapishanedeki katillerden farklı adreslere götürür.

Arkadaşlarının hayatında meydana gelen heyecanlı değişikliklere daha fazla kayıtsız kalamayan Selim de olaya dahil olur ve üç arkadaşın Beyoğlu'nun arka sokaklarından Fransa'ya uzanacak dedektiflik maceraları böylece başlamış olur.

Beyoğlu Rapsodisi, heyecanlı, keyifli, finali itibariyle de şaşırtıcı bir roman. Polisiyeden ve tarihten hoşlanıyorsanız kesinlikle tavsiye ederim.

Keyifli okumalar.

19 Ocak 2015 Pazartesi

Patasana-Ahmet Ümit

Romanlarında tarihle polisiyeyi son derece başarılı bir şekilde harmanlayan Ahmet Ümit, Patasana'da da şaşırtmıyor. Üç bin  yıl öncesinin tabletlere işlenen itirafları Gaziantep'de yapılan bir kazıyla aydınlığa kavuşurken, kazı esnasında işlenen üç cinayetin gizemi okuyucunun heyecanını romanın sonuna dek canlı tutmayı başarıyor.

Patasana-Ahmet Ümit

Roman bir yandan Arkeolog Esra ve ekibinin Gaziantep'te yaptıkları kazıları ve bu kazılar esnasında buldukları Patasana tabletlerini, diğer yandan bizzat Patasana'nın ağzından Patasana'nın aşkını, ihanetini ve itiraflarını anlatıyor. 

Patasana, babasından sonra sarayın yazmanlığına yükselmiş, kralın emrine girmiş ancak kralın eşlerinden birine aşık olarak büyük bir hata yapmıştır. Aşkının ve sevdiği kadını kaybetmenin ağırlığı altında ezilen Patasana çareyi, itiraflarını gelecek nesillere ders olsun diye tabletlere yazmakta bulmuş ve bu tabletleri gözlerden uzak bir yerde çok iyi saklamış ve korumuştur.  . 

Esra ve ekibi kazılar esnasında Hititlerde yazmanlık yapan Patasana'nın tabletlerine ulaşmışlardır. Bu konuda son derece heyecanlıdırlar. Zira söz konusu tabletlerin iyi korunmuş olmaları bir yana, ekibin adının dünya çapında duyulmasını sağlayacak kadar da kıymetli el yazmalarıdır. Çalışmalar devam ederken yöre halkının bazı kesimleri kazının ölüleri rahatsız edeceği gerekçesiyle huzursuzluk yaratır. Ancak Esra'nın sonuca bu denli yaklaşmışken vazgeçmeye hiç niyeti yoktur. Bu nedenle çalışmaların aynen  sürmesi kararını alır. Ancak aralarında ekip arkadaşlarından birinin de olduğu arka arkaya işlenen üç cinayet hem Esra'nın hem de ekibin  huzurunu kaçıracak, katil ise hiç ummadıkları biri çıkacaktır.

Patasana, Ahmet Ümit sevenleri memnun edecek, tarihi, polisiyeyi, aşkı, sevgiyi, ihaneti ve daha pek çok duyguyu içinde barındıran, üstelik Mezopotamyayı çok güzel anlatan şiir gibi bir roman. Mezopotamya varsa bir romanda, benim için kafadan 1-0 öndedir zaten. Bunun yanında kötülüğün, aşkın, adam öldürmenin,  intikam almanın aradan geçen yüzlerce yılda hiçbir şekilde değişmediğini anlatması bakımından da son derece düşündürücü.  Patasana'nın ağzından yazılan bölümleri çok sevdim, keşke 20 değil 40 tablet olsaydı diye de geçirdim içimden:) Ellerine sağlık Ahmet Ümit'in, size de keyifli okumalar.

1 Ocak 2015 Perşembe

22-Britanya Yolu-Amanda Hodgkinson

22-Britanya Yolu; 2. Dünya Savaşı'nın mutlu bir aileyi nasıl paramparça ettiğini anlatan, biraz sarsıcı, biraz rahatsız edici, çokça hüzünlü bir roman.


Birbirlerini deli gibi seven Silvana ve Janusz evlenirler ve mutlulukları bir bebek sahibi olmalarıyla katlanır. Ancak 2. Dünya Savaşı'nın Varşova'ya sıçraması, Polonya halkının üzerine kara bir bulut gibi çöker. Polonyalı her genç erkek gibi, Janusz da ülkesini savunmak için birliğe katılmaya karar verir ve geride karısı ve çocuğunu bırakarak evden ayrılır.

Bu ayrılık tam tamına 6 yıl sürecek ve Janusz'un isteği üzerine Silvana oğlu Aurek ile uzun bir deniz yolculuğunun ardından Londra'ya varacaktır. Janusz yeniden mutlu bir yuva kurmak istemekte, Silvana ise Aurek'in bir babaya ihtiyacı olduğunu düşünmektedir. Ancak aradan geçen 6 yıl, hem Janusz'u hem de Silvana'yı çok değiştirmiştir.  Birbirlerinden sakladıkları büyük sırlar ve yalanların gölgesinde eski mutlu günlerine dönmek hiç de kolay olmayacaktır.

Kitap ilginç bir anne çocuk ilişkisini anlatıyor. Aurek gerçekten insanın içini parçalayan, boğazını düğümleyen bir çocuk. Ama Silvana ve Janusz'un aç, sefil, savaşın ve yokluğun ortasında hala kendi duygularının peşine düşmesi beni nanılmaz rahatsız etti. İkisine de ayrı ayrı gıcık oldum:) Yine de savaşın sıcak çatışmalarını hiç anlatmadan savaşın farklı bir yüzünü okuyucuya sunan bu romanı tavsiye ederim.
Keyifli okumalar ve herkese bol kitaplı, kağıt kokulu mutlu bir sene dilerim:)

13 Kasım 2014 Perşembe

Kimlik-Don Chaon

Bitirmem biraz vakit alsa da Kimlik; okurken hiç sıkılmadığım, olay örgüsünün gayet güzel kurulduğu keyifli bir roman oldu benim için.

Kimlik-Don Chaon

Kitapta birbirini hiç tanımayan üç kişinin birbirine pek de benzemeyen hayatı anlatılıyor. Miles, yıllardır kayıp olan ikizi Hayden'i bulmak için kendi hayatından vazgeçmiş ve tüm varlığını onu bulmaya adayarak yollara düşmüştür. Ancak kılıktan kılığa giren, sürekli dünyanın farklı köşelerinde beliren Hayden'i ve bıraktığı ip uçlarını izlemek kolay olmayacaktır.

Lucy, başarılı bir lise hayatı olmasına rağmen üniversiteye kabul edilmemiş ve sonrasında birlikte yaşadığı ablasını terk ederek eski tarih hocasıyla gizlice kaçmıştır. Lucy'nin tek hayali sevdiği adamla zengin ve rahat bir yaşam sürmektir. Yalnız mutlu sona ulaşabilmeleri için birkaç ülke değiştirip farklı kimliklere bürünmeleri gerekmektedir. Böylece Lucy, yabancısı olduğu, son derece tehlikeli bir dünyaya adım atar. Fakat işler hiç de beklediği gibi gitmeyecektir.

Ryan, anne ve babasının aslında halası ile kocası olduğunu öğrenmiş, bunun üzerine kendisine öldü süsü vererek gerçek babasının yanına taşınmıştır. Tüm hayatını geride bırakan Ryan için, yasa dışı işler yapan, sürekli kimlik değiştirerek başkalarının banka hesaplarını boşaltan babasına uyum sağlaması kolay olmayacak, dahası bu uğurda bir elini kaybedecektir.

Çok farklı bir kitap gerçekten, finaldeki sürpriz de beklenen ama yine de heyecanlandıran cinsten. Okurken olaylar ve mekanlar gözümde sürekli film kareleri şeklinde canlandı. İçimden filme çekilse keşke dedim, çünkü doğudan batıya, kuzeyden güneye adı geçen mekanlar bile cezbedici. Size de tavsiye ederim, keyifli okumalar...

11 Eylül 2014 Perşembe

Yağmur Sonrası-Sarah Jio

Sarah Jio'nun anlattığı hikayeler ülkemizde kısa sürede çok sevildi ve yazar sadece Türkiye'de değil dünya çapında geniş bir hayran kitlesine ulaştı. Daha önce paylaştığım Böğürtlen Kışı ve Mart Menekşeleri'nden sonra sırada Yağmur Sonrası var.


Yağmur Sonrası-Sarah Jio


Hikaye, artık doksanlık bir ihtiyar olan Anne'in ağzından torunu Jennifer' a anlatılıyor. Oldukça zengin bir aileden gelen ve yine ailesiyle aynı çevreden zengin ve yakışıklı Gerard ile nişanlı olan güzel hemşire Anne, hayatta bir işe yaradığını hissetmek ve nişanlısına karşı duyduğu hislerden emin olmak için en yakın arkadaşı Kitty ile ordu hemşiresi olarak Bora Bora Adası'na gider.  II. Dünya Savaşı tüm hızıyla sürmektedir ancak cennetten bir parça olan Bora Bora'nın, içtikleri su ayrı gitmeyen Anne ve Kitty için başka planları vardır.

Anne sürekli kendisine nişanlı bir kadın olduğunu hatırlatsa da, asker Westry Green'e karşı koyamaz ve birbirlerine aşık olurlar.  Adanın kıyıya yakın olan kısmında yıkık dökük bir bungalov keşfeden Anne ve Westry, bu tek göz bungalovu tamir etmeye karar verir. Zaman ilerledikçe gözlerden uzak bu bungalov genç çiftin herkesten sakladığı sıcak bir yuvaya dönüşür. Ancak bir gece şahit oldukları korkunç cinayet tüm büyüyü bozar. Bundan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Bora Bora'da ordunun görevi sona erer ve Westry savaşa devam etmek için Fransa'ya giderken Anne de evine döner. Yılların ve yolların ayırdığı çift bir araya tekrar gelebilecek midir? Farklı hayatlara savrulan Anne ve Westry'nin aşklarının ömrü kaç yıldır?

Okuyucuları için Sarah Jio'nun tarzı artık çok tanıdık. Şöyle ki; romanlarında mutlaka geçmişle geleceği harmanlayan bir hikaye yer alıyor. Eninde sonunda roman kahramanlarının birbirleriyle şaşırtıcı bağlantıları ortaya çıkıyor ve her daim mutlu sonla bitiyor. Eh, yeşilçam kültürüyle büyüyen Türk okuyucular için bundan iyisi Şam'da kayısı bence:)  Yalnız o fingirdek Kitty'nin saçını başını yolasım geldi, onu da ayrıca belirteyim:)
Keyifli okumalar...

30 Ağustos 2014 Cumartesi

Gizemli Kapının Muhafızları-Robert Liparulo

Hayalevi Kralları Serisi'nin daha önce şurada ve şurada bahsettiğim ilk iki kitabından sonra serinin üçüncü kitabı; Gizemli Kapının Muhafızları ile karşınızdayım:)

gizemli-kapinin-muhafizlari
İlk iki kitapta, King ailesinin annesi kaçırılmış ve geçitlerden birinden geçerek ortadan kaybolmuştu. Baba ve çocuklar ise her türlü tehlikeyi göze alarak kapıları denemeye ve diğer dünyalarda sırayla anneyi aramaya karar vermişlerdi.

Ancak King ailesinin artık Taksidian isminde, son derece tehlikeli ve neredeyse yüzyıllar öncesinden gelen bir düşmanları var. Taksidian'ın tek amacı, King ailesini bu evden uzaklaştırmak ve bunun için de kasabadaki nüfuzunu kullanmaktan çekinmiyor. 

Evi inşa eden ve evin dilinden anlayan büyük büyük amcaları, King ailesine misafir oluyor. Ev hakkında anlatacakları var ve daha önemlisi Taksidian karşısında bu yaşlı adam tek yardımcıları olabilir.

Geçitlerden birini kullanarak diğer tarafa geçen çocuklar annelerini değil ama büyük annelerini buluyorlar. Ancak mutlulukları uzun sürmüyor çünkü aile geçitlerden birinde kapana kısılıyor. Bakalım buradan kurtulabilecekler mi?

Daha önce de demiştim, tekrarlıyorum. Büyük küçük herkes bu seriyi çok sevecek. Keyifli okumalar:)

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Ormanın Esrarengiz Gözleri-Robert Liparulo

İlkinden şurada bahsettiğim serinin ikinci kitabı Ormanın Esrarengiz Gözleri, en az ilki kadar heyecan verici ve sürükleyici.

ormanin-esrarengiz-gozleri

King Ailesi, annelerini aramaya devam etmektedir. Baba ve iki oğlu tüm bilgi ve güçlerini birleştirirler ve evdeki tuhaf odalara birer birer yolculuğa çıkmaya başlarlar. Ancak arama çalışmaları devam ederken çevrelerinden annelerinin kaybolduğunu gizlemeleri ve normal hayatlarına devam etmeleri gerekmektedir. Bu sırada evi gözetleyen gizemli bir yabancı, evi satın alma konusunda ısrar eder. Teklifi kabul etmeyen aile için korku dolu günler ve geceler kapıdadır. 
Siz en iyisi bir an önce başlayın bu seriye, çok eğlenceli çok:) Keyifli okumalar:)

3 Ağustos 2014 Pazar

Hiç Kimse Sıradan Değildir-Markus Zusak

Markus Zusak, Kitap Hırsızı'nda beni derinden etkilemişti. Hiç Kimse Sıradan Değildir'de yine son derece ilginç ve etkileyici bir hikaye anlatıyor.
Hiç Kimse Sıradan Değildir-Markus Zusak
Ed, babasını küçükken kaybetmiş, bir baltaya sap olamayacağını anlayınca taksi şoförlüğüne başlamış sıradan bir gençtir. En yakın dostu köpeği Kapıcı'dır. Arkadaş gurubundan Audrey'e platonik olarak aşıktır. Tek eğlencesi ise arkadaşlarıyla iskambil oynamaktır.
Ed'in gayesiz hayatı, şahit olduğu bir banka soygunu sırasında yakaladığı soyguncuyu polise teslim etmesinden sonra değişir. Ed, bir gün posta kutusunda bir iskambil kartı bulur. Kartta sırayla yazılmış üç adres vardır. Merakına yenik düşen Ed, adresleri ziyaret etmeye karar verir. Gittiği her adreste farklı insanlar, bu insanlara ait farklı hikayeler bulur. Ed, hayatta ilk kez bir amacı olduğunu hisseder ve meçhulden gelen bu gizemli görevlendirmeyi kabul ederek hiç tanımadığı insanların karşılaştıkları sorunları çözmeye karar verir. Ancak sorunları çözmek için Ed'in elinde hiçbir ipucu yoktur. İzleyecek, bekleyecek, anlayacak ve yardım edecektir. Yani Ed, herşeyi zekasıyla halletmek zorundadır.
Ed'in posta kutusu, her defasında farklı bir karta ev sahipliği yaparken sıradan hayatı anlam kazanacak, dünyaya bakışını kökünden değiştirecek, onu bambaşka bir insana dönüştürecektir.
Roman, sade dili ve anlatımıyla su gibi akıp gidiyor. Konu ilginç, okurken eğlendirmesi ve finaldeki sürpriz de cabası. Markus Zusak'ta boş yok, hedefi yine vurmuş bence. Keyifli okumalar.

25 Temmuz 2014 Cuma

Kurban-S.J.Bolton

S.J.Bolton'ın daha önce bayıla bayıla okuduğum Zehir kitabından sonra Kurban'ı çok merak etmiştim. Merakımı giderdim, okudum, rahatladım. Bu da en az Zehir kadar etkileyici. Üstüne üstlük çiçeği burnunda bir anne olarak, 9 ay boyunca gebelikle ilgili okuduğum tüm konuların üzerine kitabın baş kahramanının bir kadın doğum uzmanı olması, hatta ilk  hastanın plasenta previadan mustarip olması, benim için tam bir sürpriz oldu. Plasenta previa, bir ara benim gündemimi de epey meşgul etmiş, uykularımı kaçırmıştı.Tesadüfe bak...

Kurban-S.J.Bolton

Tora, kadın doğum uzmanıdır ve işi gereği her gün pek çok çocuğun dünyaya gelişine tanıklık etmektedir.  Ancak ne kendisinde ne de eşinde görünürde hiçbir sorun olmamasına rağmen,  bir türlü çocuk sahibi olamamaktadır.

Bir ada kasabası olan Shetland'da yaşayan Tora, ölen atını gömmek için bahçesinde açtığı çukurda bir kadın cesedi bulur. Yapılan incelemede kadının kısa bir süre önce doğum yaptığı, işkence görerek öldürüldüğü ve kalbinin söküldüğü anlaşılır. Kadının sırtına ise ne anlama geldiği meçhul olan, kasabanın tarihine ait çeşitli rünler kazınmıştır.

Soruşturma işini polise bırakması gerektiğini bilse de, Tora kendisini bu olayı araştırmaktan alamaz. Kadın nerede doğum yapmıştır ve bebek nerededir? O gizemli rünler ne anlama gelmektedir? Ceset neden evinin bahçesine gömülmüştür?

Tora'nın araştırmaları, onu kasabada kulaktan kulağa yayılan Trol efsanesine götürür.  Öğrendikleri gerçekse, işin içinde daha pek çok ceset, daha pek çok bebek ve daha da kötüsü en yakınları vardır.

Kurban, aynen Zehir gibi dolu dolu bir kitap. Yani nasıl anlatsam, olayların örgüsü, kurgusu neredeyse kusursuz. Sayfalar su gibi akıp gidiyor elinizden ve anlatımın yoğunluğu okuru ziyadesiyle tatmin ediyor. Kısacası roman sizi doyuruyor ve benim için bir kitabı roman yapan en önemli kriter bu. Birazcık eksik kalsa, ağızda buruk bir tat, anladınız siz onu. Diyeceğim o ki; S.J. Bolton bence sürekli yazsın, yazdıkça yazsın, dinlensin dinlensin bir daha yazsın. Biz de okuyalım.

Bol kitaplı günler dilerim.

10 Temmuz 2014 Perşembe

Düş Bahçelerinin Uzağında-Lesley Kagen

Düş Bahçelerinin Uzağında; bir festival gecesi ortadan kaybolan annelerini arayan Shenny ve Woody'nin hüzünlü hikayesini anlatıyor.
Düş Bahçelerinin Uzağında-Lesley Kagen
Anneleri olmadan geçen bir yıl, tüm aile için son derece yorucu ve yıpratıcı olmuştur. Sevgi dolu babaları gitmiş, yerine öfkeli, tahammülü olmayan ve sürekli alkol alıp canlarını yakan bir adam gelmiştir. Woody konuşmayı bırakmış ve tamamen içine kapanmıştır. Shenny ise her şeye rağmen annesinin bir gün döneceğine ve babasının yeniden iyi bir insan olacağına yürekten inanmaktadır.
İkizlerin o günden bu yana evden ayrılmaları yasaktır. Ancak Shenny babalarından gizli olarak annelerini aramaya ve kasaba sakinlerinin ağızlarını aramaya her fırsatta devam eder. Bir gün, kendini resimlerle ifade eden Woody'nin yaptığı bir resim Shenny'nin dikkatini çeker. Woody, annesinin bir kadın tarafından boğulduğunu resmetmiştir. Daha kötüsü, annelerinin üzerinde görünen kişi çok sevdikleri büyük anneleridir. Bu gizemi çözmekte kararlı olan Shenny, hiç tahmin etmediği aile sırlarına ulaşır. Artık hem onun hem de Woody'nin hayatı tehlikededir.
Zaman zaman karşıma çıkan okkalı cümleler beni çok etkiledi. Keyif alarak okudum, herkese tavsiye ederim.

26 Haziran 2014 Perşembe

Veba Yılı-Jeff Carlson

Üçlemenin ilk kitabı olan Veba Yılı, Hollywood tarafından sık sık perdeye taşınan dünyanın sonu temalı filmlerin kitaplaşmış hali aslında. Gidiş yolu farklı olsa da olaylar her okuyucunun az çok tahmin edebileceği şekilde ilerliyor.

Veba Yılı-Jeff Carlson

Veba Yılı, 3000 metrenin altında tüm yaşamı sona erdiren bir nano virüs ve bu virüsten kaçan insanlarla bu virüsü yeryüzünden silecek bilim adamlarının bir araya gelmelerine kadar geçen sürede yaşanan olayları, insanların yemek ve barınma için verdikleri mücadeleyi, devletlerin kendi çıkarları için insan hayatını nasıl hiçe sayabileceğini konu alıyor.

Kitap orijinalinde zevkli olabilir ama çeviri tam bir facia bana göre. İşin içine virüsle ilgili teknik terimler fazlasıyla girmiş. Bunları anlamak başlı başına bir mesele zaten. Ancak sıradan bir cümleyi bile tepetaklak edip yüklemi olmayan, öznesi dans eden bir hale dönüştürmenin mantığını çözemedim açıkçası. Kitabın pek çok yerinde bu cümle ingilizce ne olabilir diye düşünüp orijinalini hayal etmeye çalışırken buldum kendimi. Kitap elimde süründü resmen. Bitmedi gitti, ben de haliyle çok sıkıldım. Üçlemenin diğer kitapları nasıl bilmem ama uzun bir süre okumayacağımı söyleyebilirim.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...