özet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
özet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mart 2015 Pazartesi

Dostluk Ekmeği-Darien Gee

Son zamanlarda bir furya halini alan örgü örenler, aşçılık dersi alanlar, yemek pişirenlerden sonra bu defa başrolde insanları bir şekilde birbirine bağlayan mayalı bir hamurun hikayesi var. Dostluk Ekmeği, sıradan insanların gündelik hayatlarını anlatan ve şu sonu mutlu biten romanlardan.

Dostluk Ekmeği-Darien Gee

Julia 5 yıl önce oğlunu kaybetmiştir ve bu acıyla baş etmekte hiç bir zaman başarılı olamadığından en yakınları dahil tüm çevresiyle ilişkisini kesmiştir. Eski dostlarıyla görüşmemekte, oğlunun ölümünden sorumlu tuttuğu kız kardeşinin 5 yıldır yüzünü görmemekte ve eşiyle iki yabancı gibi yaşamaktadır. Bir gün kapısının önünde mayalı bir hamur ve bir tarif bulur. Kızıyla tarife göre hamuru pişiren Julia, nefis bir ekmek elde eder.  Bu ekmek herşeyin başlangıcı olur. Tarife göre; mayalı hamur 10 gün boyunca beslenmeli ve 10 günün sonunda hamur dörde bölünmelidir. Bir parçası pişirilen hamurun kalan parçaları dostlara, tanıdıklara dağıtılmalıdır. Böylece herkes bu lezzetli ekmekten tadabilir.

Madaleine Davis, eşini kaybetmiş, üvey oğluna ulaşmaya çalışan ve bir taraftan da Avalon'da şirin bir cafe işleten yaşlı bir kadındır. Hannah De Brisay ise eşinin ihanetine uğramış ve boşanma arifesinde olan genç bir çellisttir. Bu üç kadının Madelein'in çay salonunda bir araya gelirler ve aralarında pek çok insanın hayatını etkileyecek mükemmel bir dostluk başlar. 

Önceleri kontrolsüz bir şekilde artan ekmek hamurları tüm kasaba sakinlerinin canını sıkarken, yaşanan bir sel felaketi Avalon'un tüm kadınlarını bir araya getirecek, mayalı hamurlar ekmeklere dönüşecek ve tüm ülkede yankı uyandıran büyük bir yardım organizasyonunu hayata geçirecektir. 

Kafa dağıtmaya birebir, keşke gerçek hayatta da işler bu kadar kolay ve hızlı yoluna girse dedirten pamuk şeker bir roman. Keyifli okumalar.

15 Saniye-Andrew Gross

Son sayfasına kadar heyecanın hiç eksilmediği, kalın bir kitap olmasına rağmen sayfaların su gibi aktığı keyifli bir roman 15 Saniye.

15 Saniye-Andrew Gross

Henry Steadman, mesleğinde gayet başarılı bir plastik cerrahtır. Sahip olduğu klinik zinciri sayesinde muazzam bir servete, hatırı sayılır bir şöhrete ve rahat bir yaşama sahiptir.  Konuşmacı olarak davetli olduğu bir konferans için şehirden ayrılan Henry, uçaktan iner inmez kendisine bir araç kiralar ve konferanstan önce golf oynamak için sözleştiği eski dostu Mike ile buluşmak üzere yola çıkar. Ancak saçma bir nedenle polis tarafından önü kesilir ve Henry'nin bir türlü anlam veremediği olaylar da böylece başlamış olur. Bazı kuralları ihlal ettiği gerekçesiyle ceza kesen polis, o sırada yoldan geçen bir araçtan açılan ateş sonucu vurulur. Henry, yardım etmek için polis aracına gider ancak polis ölmüştür ve elinde Henry'ye kesilen ceza makbuzu bulunmaktadır. Bir anda cinayetle suçlanabileceğini fark eden Henry, hemen oradan uzaklaşır. Ancak ateş açılan arabayı kimse görmezken, Henry'nin ölü bir polisin bulunduğu araçtan uzaklaştığına pek çok kişi şahit olmuştur. 

Henry, yardım istemek için Mike'a gider ancak Mike da öldürülmüştür. Saniyeler içinde tüm hayatı alt üst olan ve tam bir çıkmaza giren Henry, artık aranan bir katil zanlısıdır. Bu sırada Henry, tanımadığı bir adamdan telefon alır. Telefondaki ses, Henry'nin canından çok sevdiği kızının elinde olduğunu ve eğer yakalanırsa ya da kızının kaçırıldığı haberi duyulursa, kızını öldüreceğini söylemektedir. Henry'nin artık yapacabileceği tek şey; doğru ipuçları üzerinde ilerleyip bir an önce kızını bu psikopattan kurtarmaktır.

Polisiye ve gerilim türünden hoşlananlar için fazlasıyla tatmin edici bir kurgusu var. Bol aksiyonlu bir film tadı bırakıyor damakta. Tavsiye ederim. Keyifli okumalar. 

24 Şubat 2015 Salı

Kuğu-Gudbergur Bergsson

İzlandalı ödüllü yazar Gudbergur Bergsson'ın 9 yaşında bir kızın uçsuz bucaksız hayal dünyasını anlattığı Kuğu, büyükler arasında yapayalnız kalan küçük bir beyinin düşüncelerinin nerelere uzanabileceğinin de resmini çiziyor adeta.

Kuğu-Gudbergur Bergsson
Hırsızlık yaptığı için ailesi tarafından cezalandırılan ve evinden uzakta, bir çiftlikte yaz boyu çalışmaya gönderilen 9 yaşındaki kız, bir taraftan yabancıların arasında yalnızlıkla baş etmeye çalışırken diğer taraftan çiftliği, çiftliğin sahibi çiftçiyi, çiftçinin karısını, kızını ve ırgatı tanımaya çalışıyor. Kızın sığınabildiği tek yer ise, son derece güçlü olan hayal dünyası.

Aslında bu kitap hakkında tarafsız bir yazı yazmak için kendimi zorluyorum ama aslında gerçek düşüncelerim şöyle: Bir kere ben de bir kız evlat sahibiyim. 9 yaşında tırnak kadar çocuğun dağın başında, elin çiftçisiyle, ırgatıyla işi ne? Kaldı ki ırgat tam bir sapık bence ve resmen kızı kullanıyor. Ama zavallıcık doğal olarak bir şey bilmediğinden, ırgatın tüm o edepsiz tavırlarını son derece masumane yorumluyor. Ayrıca ne köymüş arkadaş, herkes mi uçkur düşkünü olur, hadi oldu, bunu festivale çevirmenin manası ne? Çocuğunu nereye gönderdiğine bir bak ama değil mi, ay çok sinirlendim!

Çocuklarla ilgili her türlü istismar -bu roman olsa dahi- bende uzun süreli üzüntü yarattığından, dünyanın bir yerinde tam da şu anda bir çocuğun gerçekten o şekilde zarar gördüğü hissi yakamı hiç bırakmadığından sevmedim bu romanı. Bunun gibi hiç bir romanı da sevmeyeceğim. Dünyanın tüm ödüllerini alsa da fark etmez!

10 Şubat 2015 Salı

Kan Gölü-Tess Gerritsen

Tess Gerritsen kitaplarını okumayalı uzun zaman olmuştu. Açıkçası okuduğum yazarları özlemeyi seviyorum. Yani piyasada bir anda onlarca kitabını gördüğüm yazardan bir süre uzaklaşmayı daha doğru buluyorum. Kan Gölü de işte o uzun araya bir es vermek için seçtiğim, okumayı özlediğim Tess Gerritsen klasiklerinden biri.

Kan Gölü-Tess Gerritsen

Doktor Claire, eşinin ölümünden sonra oğlu Noah'ın ergenlik problemlerine ve yasa dışı işlere karışmasına daha fazla tahammül edemez ve tebdili mekanda ferahlık vardır diyerek oğluyla beraber Locust Gölü kıyısında yer alan şirin bir kasabaya taşınır.. Annesinin kendisine danışmadan böyle büyük bir karar almasını kabul edemeyen Noah, annesinden giderek uzaklaşır ve Claire'in zamanla daha iyi olmasını beklediği  ilişkileri, tartışmalarla yıpranan ve giderek birbirine yabancılaşan bir anne-oğul ilişkisine dönüşür.

Claire sadece oğlunun sorunlarıyla değil, eski doktorlarına gönülden bağlı olan ve kendisini asla bir doktor olarak kabul etmeyen kasana halkının ön yargılarıyla da boğuşmaktadır. Taşınalı aylar olmuştur ve halen çok az hastası vardır. Bir gün Claire'in hastalarından bir çocuk bir katliam gerçekleştirir. Bu feci olay, kasabadaki gençler arasında virüs gibi yayılacak bir şiddet, kavga ve cinayetler silsilesinin başlamasına sebep olur .

Claire, kasabanın huzurunu kaçıran ve dahası oğlunu bile etkisi altına alan bu olayların sebebini araştırmaya başlar. İp uçları onu, kasabanın can damarı olan Locust Gölüne götürecektir. Ancak turizm gelirlerinden olmak istemeyen kasaba halkını gerçeklere inandırmak hiç de kolay olmayacaktır.

Tess Gerritsen'in romanlarında anlattığı hikayeler bir yana, doktor olması sebebiyle verdiği tıbbi bilgiler cidden enteresan ve sayesinde çok şey öğrendiğimi itiraf etmeliyim. Ellerine sağlık diyorum ve tıbbi gerilim seven herkese tavsiye ediyorum. Keyifli okumalar.

24 Ocak 2015 Cumartesi

Beyoğlu Rapsodisi-Ahmet Ümit

Verdiği bilgilerle Beyoğlu'nu hiç bilmeyen birini bile canavara çevirebilecek olan Beyoğlu Rapsodisi, Ahmet Ümit severlerin keyif alacağı bir polisiye.

Beyoğlu Rapsodisi-Ahmet Ümit

Babadan kalma tekstil işini başarıyla sürdüren Selim, sigortacılık yapan ama fotoğrafçılığa merak salan Kenan ve bir baltaya sap olamayan, karısının gölgesinde ezilen Nihat, Beyoğlu'nda büyümüş üç eski arkadaştır. Açtığı sergilerin yeteri kadar ilgi görmemesi üzerine, Kenan Beyoğlu'nda işlenen cinayetleri tekrar canlandırarak fotoğraflarını çekmeye ve bu fotoğraflardan bir sergi açmaya karar verir. Gurubun mantıklı elemanı olan Selim başlarına bela getirecek bu fikre şiddetle karşı çıksa da Nihat Kenan'a destek olmakta bir sakınca görmez.

Kenana çalışmaları esnasında iki cinayet mahalli arasında bazı benzerlikler fark eder. Bunun üzerine maktuller arasında başka bağlantılar olup olmadığını araştırmaya başlar ve öğrendiği her yeni bilgi Kenan'ı hapishanedeki katillerden farklı adreslere götürür.

Arkadaşlarının hayatında meydana gelen heyecanlı değişikliklere daha fazla kayıtsız kalamayan Selim de olaya dahil olur ve üç arkadaşın Beyoğlu'nun arka sokaklarından Fransa'ya uzanacak dedektiflik maceraları böylece başlamış olur.

Beyoğlu Rapsodisi, heyecanlı, keyifli, finali itibariyle de şaşırtıcı bir roman. Polisiyeden ve tarihten hoşlanıyorsanız kesinlikle tavsiye ederim.

Keyifli okumalar.

19 Ocak 2015 Pazartesi

Patasana-Ahmet Ümit

Romanlarında tarihle polisiyeyi son derece başarılı bir şekilde harmanlayan Ahmet Ümit, Patasana'da da şaşırtmıyor. Üç bin  yıl öncesinin tabletlere işlenen itirafları Gaziantep'de yapılan bir kazıyla aydınlığa kavuşurken, kazı esnasında işlenen üç cinayetin gizemi okuyucunun heyecanını romanın sonuna dek canlı tutmayı başarıyor.

Patasana-Ahmet Ümit

Roman bir yandan Arkeolog Esra ve ekibinin Gaziantep'te yaptıkları kazıları ve bu kazılar esnasında buldukları Patasana tabletlerini, diğer yandan bizzat Patasana'nın ağzından Patasana'nın aşkını, ihanetini ve itiraflarını anlatıyor. 

Patasana, babasından sonra sarayın yazmanlığına yükselmiş, kralın emrine girmiş ancak kralın eşlerinden birine aşık olarak büyük bir hata yapmıştır. Aşkının ve sevdiği kadını kaybetmenin ağırlığı altında ezilen Patasana çareyi, itiraflarını gelecek nesillere ders olsun diye tabletlere yazmakta bulmuş ve bu tabletleri gözlerden uzak bir yerde çok iyi saklamış ve korumuştur.  . 

Esra ve ekibi kazılar esnasında Hititlerde yazmanlık yapan Patasana'nın tabletlerine ulaşmışlardır. Bu konuda son derece heyecanlıdırlar. Zira söz konusu tabletlerin iyi korunmuş olmaları bir yana, ekibin adının dünya çapında duyulmasını sağlayacak kadar da kıymetli el yazmalarıdır. Çalışmalar devam ederken yöre halkının bazı kesimleri kazının ölüleri rahatsız edeceği gerekçesiyle huzursuzluk yaratır. Ancak Esra'nın sonuca bu denli yaklaşmışken vazgeçmeye hiç niyeti yoktur. Bu nedenle çalışmaların aynen  sürmesi kararını alır. Ancak aralarında ekip arkadaşlarından birinin de olduğu arka arkaya işlenen üç cinayet hem Esra'nın hem de ekibin  huzurunu kaçıracak, katil ise hiç ummadıkları biri çıkacaktır.

Patasana, Ahmet Ümit sevenleri memnun edecek, tarihi, polisiyeyi, aşkı, sevgiyi, ihaneti ve daha pek çok duyguyu içinde barındıran, üstelik Mezopotamyayı çok güzel anlatan şiir gibi bir roman. Mezopotamya varsa bir romanda, benim için kafadan 1-0 öndedir zaten. Bunun yanında kötülüğün, aşkın, adam öldürmenin,  intikam almanın aradan geçen yüzlerce yılda hiçbir şekilde değişmediğini anlatması bakımından da son derece düşündürücü.  Patasana'nın ağzından yazılan bölümleri çok sevdim, keşke 20 değil 40 tablet olsaydı diye de geçirdim içimden:) Ellerine sağlık Ahmet Ümit'in, size de keyifli okumalar.

1 Ocak 2015 Perşembe

22-Britanya Yolu-Amanda Hodgkinson

22-Britanya Yolu; 2. Dünya Savaşı'nın mutlu bir aileyi nasıl paramparça ettiğini anlatan, biraz sarsıcı, biraz rahatsız edici, çokça hüzünlü bir roman.


Birbirlerini deli gibi seven Silvana ve Janusz evlenirler ve mutlulukları bir bebek sahibi olmalarıyla katlanır. Ancak 2. Dünya Savaşı'nın Varşova'ya sıçraması, Polonya halkının üzerine kara bir bulut gibi çöker. Polonyalı her genç erkek gibi, Janusz da ülkesini savunmak için birliğe katılmaya karar verir ve geride karısı ve çocuğunu bırakarak evden ayrılır.

Bu ayrılık tam tamına 6 yıl sürecek ve Janusz'un isteği üzerine Silvana oğlu Aurek ile uzun bir deniz yolculuğunun ardından Londra'ya varacaktır. Janusz yeniden mutlu bir yuva kurmak istemekte, Silvana ise Aurek'in bir babaya ihtiyacı olduğunu düşünmektedir. Ancak aradan geçen 6 yıl, hem Janusz'u hem de Silvana'yı çok değiştirmiştir.  Birbirlerinden sakladıkları büyük sırlar ve yalanların gölgesinde eski mutlu günlerine dönmek hiç de kolay olmayacaktır.

Kitap ilginç bir anne çocuk ilişkisini anlatıyor. Aurek gerçekten insanın içini parçalayan, boğazını düğümleyen bir çocuk. Ama Silvana ve Janusz'un aç, sefil, savaşın ve yokluğun ortasında hala kendi duygularının peşine düşmesi beni nanılmaz rahatsız etti. İkisine de ayrı ayrı gıcık oldum:) Yine de savaşın sıcak çatışmalarını hiç anlatmadan savaşın farklı bir yüzünü okuyucuya sunan bu romanı tavsiye ederim.
Keyifli okumalar ve herkese bol kitaplı, kağıt kokulu mutlu bir sene dilerim:)

13 Kasım 2014 Perşembe

Kimlik-Don Chaon

Bitirmem biraz vakit alsa da Kimlik; okurken hiç sıkılmadığım, olay örgüsünün gayet güzel kurulduğu keyifli bir roman oldu benim için.

Kimlik-Don Chaon

Kitapta birbirini hiç tanımayan üç kişinin birbirine pek de benzemeyen hayatı anlatılıyor. Miles, yıllardır kayıp olan ikizi Hayden'i bulmak için kendi hayatından vazgeçmiş ve tüm varlığını onu bulmaya adayarak yollara düşmüştür. Ancak kılıktan kılığa giren, sürekli dünyanın farklı köşelerinde beliren Hayden'i ve bıraktığı ip uçlarını izlemek kolay olmayacaktır.

Lucy, başarılı bir lise hayatı olmasına rağmen üniversiteye kabul edilmemiş ve sonrasında birlikte yaşadığı ablasını terk ederek eski tarih hocasıyla gizlice kaçmıştır. Lucy'nin tek hayali sevdiği adamla zengin ve rahat bir yaşam sürmektir. Yalnız mutlu sona ulaşabilmeleri için birkaç ülke değiştirip farklı kimliklere bürünmeleri gerekmektedir. Böylece Lucy, yabancısı olduğu, son derece tehlikeli bir dünyaya adım atar. Fakat işler hiç de beklediği gibi gitmeyecektir.

Ryan, anne ve babasının aslında halası ile kocası olduğunu öğrenmiş, bunun üzerine kendisine öldü süsü vererek gerçek babasının yanına taşınmıştır. Tüm hayatını geride bırakan Ryan için, yasa dışı işler yapan, sürekli kimlik değiştirerek başkalarının banka hesaplarını boşaltan babasına uyum sağlaması kolay olmayacak, dahası bu uğurda bir elini kaybedecektir.

Çok farklı bir kitap gerçekten, finaldeki sürpriz de beklenen ama yine de heyecanlandıran cinsten. Okurken olaylar ve mekanlar gözümde sürekli film kareleri şeklinde canlandı. İçimden filme çekilse keşke dedim, çünkü doğudan batıya, kuzeyden güneye adı geçen mekanlar bile cezbedici. Size de tavsiye ederim, keyifli okumalar...

11 Eylül 2014 Perşembe

Yağmur Sonrası-Sarah Jio

Sarah Jio'nun anlattığı hikayeler ülkemizde kısa sürede çok sevildi ve yazar sadece Türkiye'de değil dünya çapında geniş bir hayran kitlesine ulaştı. Daha önce paylaştığım Böğürtlen Kışı ve Mart Menekşeleri'nden sonra sırada Yağmur Sonrası var.


Yağmur Sonrası-Sarah Jio


Hikaye, artık doksanlık bir ihtiyar olan Anne'in ağzından torunu Jennifer' a anlatılıyor. Oldukça zengin bir aileden gelen ve yine ailesiyle aynı çevreden zengin ve yakışıklı Gerard ile nişanlı olan güzel hemşire Anne, hayatta bir işe yaradığını hissetmek ve nişanlısına karşı duyduğu hislerden emin olmak için en yakın arkadaşı Kitty ile ordu hemşiresi olarak Bora Bora Adası'na gider.  II. Dünya Savaşı tüm hızıyla sürmektedir ancak cennetten bir parça olan Bora Bora'nın, içtikleri su ayrı gitmeyen Anne ve Kitty için başka planları vardır.

Anne sürekli kendisine nişanlı bir kadın olduğunu hatırlatsa da, asker Westry Green'e karşı koyamaz ve birbirlerine aşık olurlar.  Adanın kıyıya yakın olan kısmında yıkık dökük bir bungalov keşfeden Anne ve Westry, bu tek göz bungalovu tamir etmeye karar verir. Zaman ilerledikçe gözlerden uzak bu bungalov genç çiftin herkesten sakladığı sıcak bir yuvaya dönüşür. Ancak bir gece şahit oldukları korkunç cinayet tüm büyüyü bozar. Bundan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Bora Bora'da ordunun görevi sona erer ve Westry savaşa devam etmek için Fransa'ya giderken Anne de evine döner. Yılların ve yolların ayırdığı çift bir araya tekrar gelebilecek midir? Farklı hayatlara savrulan Anne ve Westry'nin aşklarının ömrü kaç yıldır?

Okuyucuları için Sarah Jio'nun tarzı artık çok tanıdık. Şöyle ki; romanlarında mutlaka geçmişle geleceği harmanlayan bir hikaye yer alıyor. Eninde sonunda roman kahramanlarının birbirleriyle şaşırtıcı bağlantıları ortaya çıkıyor ve her daim mutlu sonla bitiyor. Eh, yeşilçam kültürüyle büyüyen Türk okuyucular için bundan iyisi Şam'da kayısı bence:)  Yalnız o fingirdek Kitty'nin saçını başını yolasım geldi, onu da ayrıca belirteyim:)
Keyifli okumalar...

30 Ağustos 2014 Cumartesi

Gizemli Kapının Muhafızları-Robert Liparulo

Hayalevi Kralları Serisi'nin daha önce şurada ve şurada bahsettiğim ilk iki kitabından sonra serinin üçüncü kitabı; Gizemli Kapının Muhafızları ile karşınızdayım:)

gizemli-kapinin-muhafizlari
İlk iki kitapta, King ailesinin annesi kaçırılmış ve geçitlerden birinden geçerek ortadan kaybolmuştu. Baba ve çocuklar ise her türlü tehlikeyi göze alarak kapıları denemeye ve diğer dünyalarda sırayla anneyi aramaya karar vermişlerdi.

Ancak King ailesinin artık Taksidian isminde, son derece tehlikeli ve neredeyse yüzyıllar öncesinden gelen bir düşmanları var. Taksidian'ın tek amacı, King ailesini bu evden uzaklaştırmak ve bunun için de kasabadaki nüfuzunu kullanmaktan çekinmiyor. 

Evi inşa eden ve evin dilinden anlayan büyük büyük amcaları, King ailesine misafir oluyor. Ev hakkında anlatacakları var ve daha önemlisi Taksidian karşısında bu yaşlı adam tek yardımcıları olabilir.

Geçitlerden birini kullanarak diğer tarafa geçen çocuklar annelerini değil ama büyük annelerini buluyorlar. Ancak mutlulukları uzun sürmüyor çünkü aile geçitlerden birinde kapana kısılıyor. Bakalım buradan kurtulabilecekler mi?

Daha önce de demiştim, tekrarlıyorum. Büyük küçük herkes bu seriyi çok sevecek. Keyifli okumalar:)

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Ormanın Esrarengiz Gözleri-Robert Liparulo

İlkinden şurada bahsettiğim serinin ikinci kitabı Ormanın Esrarengiz Gözleri, en az ilki kadar heyecan verici ve sürükleyici.

ormanin-esrarengiz-gozleri

King Ailesi, annelerini aramaya devam etmektedir. Baba ve iki oğlu tüm bilgi ve güçlerini birleştirirler ve evdeki tuhaf odalara birer birer yolculuğa çıkmaya başlarlar. Ancak arama çalışmaları devam ederken çevrelerinden annelerinin kaybolduğunu gizlemeleri ve normal hayatlarına devam etmeleri gerekmektedir. Bu sırada evi gözetleyen gizemli bir yabancı, evi satın alma konusunda ısrar eder. Teklifi kabul etmeyen aile için korku dolu günler ve geceler kapıdadır. 
Siz en iyisi bir an önce başlayın bu seriye, çok eğlenceli çok:) Keyifli okumalar:)

3 Ağustos 2014 Pazar

Hiç Kimse Sıradan Değildir-Markus Zusak

Markus Zusak, Kitap Hırsızı'nda beni derinden etkilemişti. Hiç Kimse Sıradan Değildir'de yine son derece ilginç ve etkileyici bir hikaye anlatıyor.
Hiç Kimse Sıradan Değildir-Markus Zusak
Ed, babasını küçükken kaybetmiş, bir baltaya sap olamayacağını anlayınca taksi şoförlüğüne başlamış sıradan bir gençtir. En yakın dostu köpeği Kapıcı'dır. Arkadaş gurubundan Audrey'e platonik olarak aşıktır. Tek eğlencesi ise arkadaşlarıyla iskambil oynamaktır.
Ed'in gayesiz hayatı, şahit olduğu bir banka soygunu sırasında yakaladığı soyguncuyu polise teslim etmesinden sonra değişir. Ed, bir gün posta kutusunda bir iskambil kartı bulur. Kartta sırayla yazılmış üç adres vardır. Merakına yenik düşen Ed, adresleri ziyaret etmeye karar verir. Gittiği her adreste farklı insanlar, bu insanlara ait farklı hikayeler bulur. Ed, hayatta ilk kez bir amacı olduğunu hisseder ve meçhulden gelen bu gizemli görevlendirmeyi kabul ederek hiç tanımadığı insanların karşılaştıkları sorunları çözmeye karar verir. Ancak sorunları çözmek için Ed'in elinde hiçbir ipucu yoktur. İzleyecek, bekleyecek, anlayacak ve yardım edecektir. Yani Ed, herşeyi zekasıyla halletmek zorundadır.
Ed'in posta kutusu, her defasında farklı bir karta ev sahipliği yaparken sıradan hayatı anlam kazanacak, dünyaya bakışını kökünden değiştirecek, onu bambaşka bir insana dönüştürecektir.
Roman, sade dili ve anlatımıyla su gibi akıp gidiyor. Konu ilginç, okurken eğlendirmesi ve finaldeki sürpriz de cabası. Markus Zusak'ta boş yok, hedefi yine vurmuş bence. Keyifli okumalar.

25 Temmuz 2014 Cuma

Kurban-S.J.Bolton

S.J.Bolton'ın daha önce bayıla bayıla okuduğum Zehir kitabından sonra Kurban'ı çok merak etmiştim. Merakımı giderdim, okudum, rahatladım. Bu da en az Zehir kadar etkileyici. Üstüne üstlük çiçeği burnunda bir anne olarak, 9 ay boyunca gebelikle ilgili okuduğum tüm konuların üzerine kitabın baş kahramanının bir kadın doğum uzmanı olması, hatta ilk  hastanın plasenta previadan mustarip olması, benim için tam bir sürpriz oldu. Plasenta previa, bir ara benim gündemimi de epey meşgul etmiş, uykularımı kaçırmıştı.Tesadüfe bak...

Kurban-S.J.Bolton

Tora, kadın doğum uzmanıdır ve işi gereği her gün pek çok çocuğun dünyaya gelişine tanıklık etmektedir.  Ancak ne kendisinde ne de eşinde görünürde hiçbir sorun olmamasına rağmen,  bir türlü çocuk sahibi olamamaktadır.

Bir ada kasabası olan Shetland'da yaşayan Tora, ölen atını gömmek için bahçesinde açtığı çukurda bir kadın cesedi bulur. Yapılan incelemede kadının kısa bir süre önce doğum yaptığı, işkence görerek öldürüldüğü ve kalbinin söküldüğü anlaşılır. Kadının sırtına ise ne anlama geldiği meçhul olan, kasabanın tarihine ait çeşitli rünler kazınmıştır.

Soruşturma işini polise bırakması gerektiğini bilse de, Tora kendisini bu olayı araştırmaktan alamaz. Kadın nerede doğum yapmıştır ve bebek nerededir? O gizemli rünler ne anlama gelmektedir? Ceset neden evinin bahçesine gömülmüştür?

Tora'nın araştırmaları, onu kasabada kulaktan kulağa yayılan Trol efsanesine götürür.  Öğrendikleri gerçekse, işin içinde daha pek çok ceset, daha pek çok bebek ve daha da kötüsü en yakınları vardır.

Kurban, aynen Zehir gibi dolu dolu bir kitap. Yani nasıl anlatsam, olayların örgüsü, kurgusu neredeyse kusursuz. Sayfalar su gibi akıp gidiyor elinizden ve anlatımın yoğunluğu okuru ziyadesiyle tatmin ediyor. Kısacası roman sizi doyuruyor ve benim için bir kitabı roman yapan en önemli kriter bu. Birazcık eksik kalsa, ağızda buruk bir tat, anladınız siz onu. Diyeceğim o ki; S.J. Bolton bence sürekli yazsın, yazdıkça yazsın, dinlensin dinlensin bir daha yazsın. Biz de okuyalım.

Bol kitaplı günler dilerim.

10 Temmuz 2014 Perşembe

Düş Bahçelerinin Uzağında-Lesley Kagen

Düş Bahçelerinin Uzağında; bir festival gecesi ortadan kaybolan annelerini arayan Shenny ve Woody'nin hüzünlü hikayesini anlatıyor.
Düş Bahçelerinin Uzağında-Lesley Kagen
Anneleri olmadan geçen bir yıl, tüm aile için son derece yorucu ve yıpratıcı olmuştur. Sevgi dolu babaları gitmiş, yerine öfkeli, tahammülü olmayan ve sürekli alkol alıp canlarını yakan bir adam gelmiştir. Woody konuşmayı bırakmış ve tamamen içine kapanmıştır. Shenny ise her şeye rağmen annesinin bir gün döneceğine ve babasının yeniden iyi bir insan olacağına yürekten inanmaktadır.
İkizlerin o günden bu yana evden ayrılmaları yasaktır. Ancak Shenny babalarından gizli olarak annelerini aramaya ve kasaba sakinlerinin ağızlarını aramaya her fırsatta devam eder. Bir gün, kendini resimlerle ifade eden Woody'nin yaptığı bir resim Shenny'nin dikkatini çeker. Woody, annesinin bir kadın tarafından boğulduğunu resmetmiştir. Daha kötüsü, annelerinin üzerinde görünen kişi çok sevdikleri büyük anneleridir. Bu gizemi çözmekte kararlı olan Shenny, hiç tahmin etmediği aile sırlarına ulaşır. Artık hem onun hem de Woody'nin hayatı tehlikededir.
Zaman zaman karşıma çıkan okkalı cümleler beni çok etkiledi. Keyif alarak okudum, herkese tavsiye ederim.

26 Haziran 2014 Perşembe

Veba Yılı-Jeff Carlson

Üçlemenin ilk kitabı olan Veba Yılı, Hollywood tarafından sık sık perdeye taşınan dünyanın sonu temalı filmlerin kitaplaşmış hali aslında. Gidiş yolu farklı olsa da olaylar her okuyucunun az çok tahmin edebileceği şekilde ilerliyor.

Veba Yılı-Jeff Carlson

Veba Yılı, 3000 metrenin altında tüm yaşamı sona erdiren bir nano virüs ve bu virüsten kaçan insanlarla bu virüsü yeryüzünden silecek bilim adamlarının bir araya gelmelerine kadar geçen sürede yaşanan olayları, insanların yemek ve barınma için verdikleri mücadeleyi, devletlerin kendi çıkarları için insan hayatını nasıl hiçe sayabileceğini konu alıyor.

Kitap orijinalinde zevkli olabilir ama çeviri tam bir facia bana göre. İşin içine virüsle ilgili teknik terimler fazlasıyla girmiş. Bunları anlamak başlı başına bir mesele zaten. Ancak sıradan bir cümleyi bile tepetaklak edip yüklemi olmayan, öznesi dans eden bir hale dönüştürmenin mantığını çözemedim açıkçası. Kitabın pek çok yerinde bu cümle ingilizce ne olabilir diye düşünüp orijinalini hayal etmeye çalışırken buldum kendimi. Kitap elimde süründü resmen. Bitmedi gitti, ben de haliyle çok sıkıldım. Üçlemenin diğer kitapları nasıl bilmem ama uzun bir süre okumayacağımı söyleyebilirim.

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Kemik Adamın Kızları-Ted Dekker

Beni büyüleyen Çember Serisi'nden bu yana Ted Dekker okumamıştım. Kemik Adamın Kızları da epeydir listemdeydi, nihayet okuma fırsatım oldu.

Kemik Adamın Kızları-Ted Dekker
Ryan Evans, Irak'ta istihbarat subayı olarak görev yapmaktadır. Ancak içinde olduğu araç direnişçiler tarafından bombalanır ve esir düşer. Direnişçilerin lideri kendi ailesini bir Amerikan saldırısı esnasında kaybettiğinden dişli bir Amerika düşmanıdır. Ryan'a önce çocuklarının cesetlerine ait fotoğraflar, sonrasında ise gözünün önünde tüm kemiklerini teker teker kırdığı çocuklar ile psikolojik işkence uygular. Bir fırsatını bulan Ryan, direnişçilerin elinden kaçarak ülkesine döner.

 Eşini ve evlat edindikleri kızını yıllar önce terkederek kendini orduya adayan Ryan, eve döndüğünde karısının hayatında başka bir adam olduğu, büyüyerek kusursuz bir güzelliğe kavuşan kızının ise kendisinden nefret ettiği gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalır. Tek amacı ailesinin sevgisini yeniden kazanmak olan Ryan, acımasız bir katil olan ve kaçırdığı kızların kemiklerini kıran Kemik Adam'ın, kendi kızını kaçırması ile çılgına döner. Artık kızını kurtarıp ona tekrar baba olmaktan başka çaresi olmayan Ryan, polislerin kendisini Kemik Adam zannetmesi ve hatta kendi kızını kaçırdığından şüphelenmesi üzerine geri dönüşü olmayan bir yola girer. 

Hikayenin sonu biraz aceleye getirilmiş gibi geldi bana. Şaşırtıcı bir final var elbette ama Ted Dekker kapasite olarak bunun çok üzerinde olduğunu defalarca ispat etti. Yine de artık iyice ucuzlaşan Tess Gerritsen hikayeleri yerine Ted Dekker'ı tercih ederim. Keyifli okumalar. 

5 Mayıs 2014 Pazartesi

John Sonunda Ölüyor-David Wong

John Dies At The End ismiyle 2012 yılında filminin çekildiğini öğrendiğim bu kitabın; hayal gücü sınır tanımayan küçük çocuğunuzun, sabah uyanıp size bir gece önce gördüğü, inanılmaz derecede uzun ve içinde fantastik karakterlerden devasa böceklere, tuhaf yaratıklardan hem korkunç hem de manasız olaylara kadar her şeyi içinde barındıran rüyaların çok uzun bir versiyonu olduğunu söyleyebilirim.

John Sonunda Ölüyor-David Wong

David Wong'un yazdığı John Sonunda Ölüyor, açıkçası çok garip bir kitap. Bir insan bu kadar olayı nasıl uydurur, dur durak bilmeden bunca şeyi nasıl yazar, inanın fikrim yok. Konusuna gelirsek; iki yakın arkadaş olan John ve David, olağan dışı varlıklara mücadelede kendi yöntemlerini geliştirmiş, modern hayalet avcılarıdır. Katıldıkları bir partide, soya sosu diye tabir edilen tuhaf bir ilaçla tanışırlar. Bu ilaç, kullanan insanları farklı boyutlara götürmekte, onlara yeni dünyaların kapılarını açmaktadır. Ancak bazı kullanıcılar gittikleri dünyalardan geri döndüklerinde insan görünümünde farklı varlıklara dönüşmektedirler ve tek amaçları dünyayı istila etmektir. John ve David, bu istilanın önüne geçmek için büyük bir mücadeleye girişirler.

Türü ve anlatım dili alışkın olduklarımdan oldukça farklı. Bu nedenle ne çok iyi ne de çok kötü diyemiyorum. Uç noktalarda fantastik bir şeyler okumak isterseniz, deneyebilirsiniz. Keyifli okumalar...

30 Nisan 2014 Çarşamba

Karanlık Gölgeler Evi-Robert Liparulo

Çocukken haftasonları sabah kuşağında yayınlanan çocuk filmleri olurdu. Biraz korkutucu, çokça eğlenceli. Kardeşlerimle izlemekten zevk alır, epey de etkisinde kalırdık. Robert Liparulo'nun 6 kitaptan oluşan Hayalevi Kralları Serisi'nin ilki olan Karanlık Gölgeler Evi, damağımda tam da böyle bir tat bıraktı. Hep büyükler için olan kitapları okuyacak değiliz ya, arada böyle eğlenceli molalar da vermeliyiz bence:)

Karanlık Gölgeler Evi-Robert Liparulo

King Ailesi, iki oğullarıyla birlikte küçük bir kasabaya taşınır. Oturabilecekleri bir ev arayan aile, ormanın içinde, gözlerden uzak ve son derece gizemli görünen bir evde karar kılarlar. Evi keşfe çıkan ailenin oğulları Xander ve David, evin acaip sırlar barındırdığını fark ederler. Evin içindeki her oda ya da dolap, içine gireni farklı bir zamana ya da mekana götürmektedir. Eski çağlardaki bir gladyatörle arenada karşılaşmak, kuş uçmaz kervan geçmez bir çöle ya da tehlikeli hayvanlarla dolu bir amazon ormanına düşmek sadece bir kapı kolu uzaklığındadır artık.

Anne-babalarından habersiz her gece farklı bir yolculuğa çıkan çocuklar, bilmedikleri bir dünyadan gelen bir canlının annelerini kaçırması ve dahası babalarının çocukken, aynı evde kendi annesini de bu şekilde kaybettiğini öğrenmeleri sonucunda şaşkına dönerler. Xander ve David'in artık tek amacı, nereye götürüldüğünden bihaber oldukları annelerini kurtarmaktır ve bu konudaki en büyük yardımcıları babaları olacaktır.

Çok eğlendim okurken, serinin devamı için sabırsızlanıyorum. İçinde bir parça çocuk ruhu taşıyan herkese tavsiye ederim:)


4 Nisan 2014 Cuma

Bavuldaki Çocuk-Agnete Friis-Lene Kaaberbol

Bavuldaki Çocuk, çift yazarlı bir roman. Baş karakter Nina Borg, benim en favori karakterim olan Milennium Serisi'ndeki Lisbeth Salander ile özdeşleştirilmiş olsa da, bana göre yiyeceği daha bin fırın ekmek var.

Bavuldaki Çocuk-Agnete Friis-Lene Kaaberbol

Kızılhaç hemşiresi Nina, evli ve iki çocuklu bir anne olması haricinde son derece yardımsever bir insandır. Yardıma muhtaç olan herkesi, kendisinin ve ailesinin önüne koymakta, bu durum ise zaman zaman eşiyle aralarında soğuk rüzgarlar esmesine neden olmaktadır.

Nina bir gün eski arkadaşı Karin'den aldığı bir telefon üzerine onunla görüşmeye gider. Karin kendisine Kopenhag tren istasyonunun emanet dolaplarından birine ait bir anahtar bırakır ve emanete sahip çıkmasını isteyerek oradan ayrılır. İstasyona giden Nina, emanet dolabına bırakılmış bir bavulla karşılaşır. Sakin bir yerde bavulu açan Nina, nefes alan ancak kendinde olmayan, bir çamaşır gibi katlanarak bavula tıkılmış üç yaşında çıplak bir çocukla karşılaşır. 

Ne yapacağımı şaşıran Nina, Karin'e ulaşmaya çalışır ancak eski arkadaşının cesedi ile karşılaşır. Karin son derece vahşi bir cinayete kurban gitmiştir. Dilini anlamadığı, adını bile bilmediği küçük çocukla olay mahallini terk eden Nina, nasıl bir işe karıştığını dahi anlamadan eli silahlı adamların hedefi haline gelir. Çocuk kimdir ve bu adamlar bu çocuktan ne istemektedir? Bu soruların cevabı için yola çıkan Nina'yı tehlikeli günler beklemektedir.

Başta da belirttiğim gibi, Milennium Serisi ile kıyaslanacak bir kitap değil. Kitabın sonunda çok da şaşırtıcı bir final yok ancak olayların birbiriyle bağı iyi kurulmuş, dolayısıyla kurgusu insanı sıkmıyor. Çerezlik olarak okunabilir. Herkese keyifli bir haftasonu dilerim:)

3 Nisan 2014 Perşembe

Kanatsız Kuşlar-Anne Lamott

Kanatsız Kuşlar, son derece başarısız bir çeviriyle yayınlanmış, çoğu zaman cümleden ne anlam çıkarmam gerektiğini kestiremediğim, ancak gençlerin pençesine düştükleri uyuşturucu tuzağına dikkat çeken bir roman 

Kanatsız Kuslar-Anne Lamott
 Rosie 17 yaşında bir lise öğrencisidir. Hem gösterişli fiziği hem de derslerindeki üstün başarısı, çevresinde beğeni ve takdir toplamaktadır. Babasını yıllar önce kaybeden Rosie, annesinin ve üvey babasının göz bebeğidir.  Lise son sınıfa geçtiği yaz, annesi ve üvey babası Rosie'de bazı değişiklikler fark ederler. Rosie'nin sık sık yalan söylemesi, hemen her yanlışı için etrafındakileri ikna etmeye yönelik hikayeler uydurması, pantolon ceplerinde bulunan haplar, polis tarafından yapılan parti baskınlarında uyuşturucu kullanması bunlardan sadece birkaçıdır.

Üvey babası her şeyin farkında olsa da, Rosie'nin uyuşturucuya bulaştığını kabul etmesi annesi için zor, hatta imkansızdır. Bu kadar güzel ve başarılı bir öğrencinin bu tuzağa düşmesi, ona göre imkansızdır. Ancak bilmediği şey, Rosie'nin derslerine bu kadar sıkı çalışmasının tek nedeninin, hafta sonlarında arkadaşlarıyla uçuşa geçeceği uyuşturucu partileri için, akıllı kız kontenjanından koparacağı izinler olmasıdır.  Rosie'nin sağlığının giderek bozulması, ailesini acilen bir karar almaya yöneltir. Rosie derhal uzun bir tedavi kampına katılacak ve bir şekilde bu illetten kurtulacaktır.

Ebeveynlerin çocuklarıyla iletişimleri ve uyuşturucunun siz farkına bile varmadan ailenin bir bireyi gibi çocuklarınızın hayatına nasıl sızdığını anlatması açısından faydalı, ancak insanı canından bezdiren çevirisiyle bitmesi için dua ettiğim ve çok sıkıldığım bir hikaye oldu benim için.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...